Bu ayımızın kapak konuğu, dergimizin uzun süredir yazarı da olan Uzman Psikolog Seçil Kandemir... Seçil Hanım ile çocukluğundan uzman psikolog olma sürecine kadar geçen sürecin hikâyesini ve 14 ay önce açtığı kendi psikolojik danışmanlık merkezi Ren Psikoloji’de yaptığı çalışmalarını konuştuk.

Keyifli okumalar.

Merhaba Seçil Hanım, öncelikle bu ay sizi dergimizin kapağında görmekten mutluluk duyduğumuzu belirtmek isteriz. Okuyucularımızın sizi daha iyi tanıyabilmesi için röportajımıza kendinizden bahsederek başlayabilir misiniz?

Merhaba... Şubat 1987 İzmit doğumluyum. İki çocuklu bir ailenin ilk çocuğuyum. Çerkez asıllıyım. Annem Uzuntarla, babam ise Ketence çerkezlerinden. Annem, Seka’dan emekli memur, babam ise emekli muhasebeci. Çalışan ebeveynlerin çocuğu olarak anneannem ve arkadaşlarıyla büyüdüm desem yeridir. Çok neşeli, hareketli ve muzip bir çocuktum. Zaman zaman hâlâ bu yönümü hissettiğim oluyor.

İlk ve ortaöğrenimimi İzmit’te tamamladım. Uzun yıllar hedefim psikolog olmaktı bu yüzden sadece 3 farklı üniversitenin psikoloji bölümünü tercih etmiştim. 2004 yılında Maltepe Üniversitesi Psikoloji Bölümünü kazanmamla beraber kariyer yolculuğum başladı. Okulumu ilk gördüğüm anı unutamıyorum mesela ve ilk “Psikoloji 101” dersine girişimi. Okurken hiç bitmesin dediğim, inanılmaz zevk aldığım 4 sene geçirdim. Hiçbir zaman sınavlara hazırlanıyorum dememişimdir mesela. İhtiyacımı gideriyorum daha doğru bir tanımdı benim için. Üniversite öğrenimimin ikinci senesini Varşova’da “Warsaw School of Social Psychology” üniversitesinde geçirdim. Çok keyifliydi. Bana daha çok şey kattı. Özgürlüğü, bireyselliği seven biriydim dolayısıyla muazzam bir deneyimdi. İstanbul Ticaret Üniversitesi Uygulamalı Psikoloji alanında yüksek lisansımı tamamladım. Multidisipliner bir alandı. Hem klinik hem adli hem de gelişim alanlarını içeren oldukça doyurucu bir eğitimdi. 2016 senesine kadar İstanbul’da çeşitli kurumlarda çalıştım. 2017 senesinde Kocaeli Üniversitesi’nde pedagojik formasyon eğitimimi tamamladım. İzmit’e geri döndükten sonra tutkunu olduğum EMDR terapisi sürecim başladı. Bunun dışında birçok ekol eğitimimi tamamladıktan sonra artık zamanıdır diyerek Ren Psikoloji’yi hayata geçirdim. Üniversite de tanıştığım eşimle 2012 senesinde evlendik. 9 ve 4 yaşlarında iki kızım var.

Neden “Ren” psikoloji?

Bu ismi tercih etmenizin bir sebebi var mı?

Şirket isimleri genellikle hedef kitleye vermek istedikleri mesaj dikkate alınarak seçilir. Ben kendime mesaj vermek istedim sanırım. Şöyle ki; herkesin hayatta bazı kaynakları vardır. Kimine yemyeşil bir dağ manzarası iyi gelir, kimine ıhlamur kokusu, yavru kediler, yağmur sesi, kitap kokusu… Kendimi bildim bileli ne zaman kar yağsa, ruhum yeniden doğar gibi hissederim. Müthiş bir enerji kaplar içimi, o muzip, hareketli çocuk hallerime geri dönerim. Bununla beraber kar manzaralarının tamamlayıcı öğeleri de öyle. Çam ağaçları, ren geyikleri, kokina çiçeği… Logodan yola çıkarak belki isim bulurum diye düşünürken ay ışığını arkasına almış ren geyiğini görünce, işte bu dedim. Böylece, Ren Psikoloji doğmuş oldu. Bana göre terapi bir yeniden doğuştur, kendini doğurmaktır. Psikolog için ise dışarıdaki kimliğini bırakıp terapi odanda her gün yeniden doğmaktır. Kısacası bilinçaltımın güzel bir hediyesi oldu bu isim.

Bu alanı seçme sebebiniz nedir, önemli bir sebebi var mıdır?

Olmaz mı... Terapi odasında danışanı dinlerken terapist hiçbir koşulda kendi doğrularıyla ya da kültürüyle danışanı değerlendirmemeli ve karar mercii olmamalıdır. Bu özellik sanırım benim kişiliğimde vardı. Çocukluktan başlayarak mesleğimi seçene kadar her zaman anlatılan ve dinleyen taraftım. Karşımdaki arkadaşlarımın kendi doğrularını bulmalarını sağladığım çok olmuştur. Bundan keyif de alıyordum aynı zamanda. İlerleyen yıllarda ergenlik dönemim, ailem için başa çıkamadıkları bir durum olmuş olacak ki, beni İstanbul’da Nevzat Tarhan’ın kurmuş olduğu bir çocuk-ergen kliniğine götürüp sınav dönemimde terapi görmemi sağladılar. Dedim ki; anlaşılıyorum. Bütün bu deneyimlerim birleşip beni psikolog yaptı diyebilirim. Sonrasında aynı klinikte ilk stajımı gerçekleştirdim. Gururlu bir andı…

Uzmanlık alanınız nedir?

EMDR terapisi ile tanıştıktan sonra daha çok travmatik yaşam deneyimleriyle ilgilenmeye başladım. Çünkü biliyoruz ki panik atak, depresyon, OKB günlük hayatı oldukça zorlaştıran psikopatolojilerin altında genellikle çocukluk çağındaki olumsuz yaşantılar, bazen gençlikte yatan yaşantılar yer alıyor. Sanırım kendim için travma terapistiyim diyebilirim.

EMDR terapisinden sıklıkla bahsediyorsunuz, nedir bu EMDR?

EMDR çok güçlü ve fizyolojik temelleri de olan bir psikoterapi ekolüdür. Geçmişi, şimdi ki zamanı ve geleceği hedefleyen bir protokol izlenir. AIP dediğimiz Adaptif Bilgi İşleme Modeli’ne göre çalışır. Bu modele göre, travmatik bir deneyim yaşadığınızda bu anı gerçekleştiği zamandaki hali ile nöral ağlarda kilitli kalır. Unuttuğunuzu, üstesinden geldiğinizi sandığınız bu anı aslında hâlâ derinlerde gömülü bir şekilde varlığını ve etkisini sürdürmektedir. Dolayısıyla günümüzdeki herhangi bir durum, kişi, ses, koku, görüntü vb. bu anıyı tetikleyebilir. EMDR, tam da bu anda devreye girer. Bu rahatsız edici anıyı ve bu anı ile ilişkili diğer anıları çift yönlü uyarım ile duyarsızlaştırır ve beynin yeniden işlemesini sağlar. Böylece geçmişteki anının olumsuz etkileri yok olur, bugünündeki, bize gelmesine sebep olan semptomlar ortadan kalkar ve geçmişin olumsuz, yıkıcı izleri silindiği için kişi artık gelecekte karşısına çıkabilecek herhangi bir olumsuz yaşam olayıyla başa çıkabilir.

Bu alanda çalışmayı daha çok seviyorum dediğiniz bir alan var mı?

Panik atak... EMDR ilk seanslardan itibaren danışanın yaşam kalitesini arttırmaya başlıyor. Günden güne yapamadığı şeyleri yapıyor. Onun özgürleştiğini, buraya geldiği ilk beden duruşu ile birkaç seans sonraki içeri girişindeki farklılığı görmek çok haz veriyor. Çabuk haz alabildiğim bir alan panik bozukluklar. Dolayısıyla panik bozukluklar ile çalışmayı çok seviyorum.

Uzman bir psikolog olarak psikoloji okuyan veya okumak isteyen öğrencilere neler söylemek istersiniz?

Bence henüz daha okurken gelişmek istedikleri alana yönelik ekolleri şimdiden takip etmeye başlasınlar. Çünkü ben mezun olduğumda sudan çıkmış balık gibiydim. 2004 senesinde bu kadar farklı ekoller, eğitimler çok fazla olmuyordu. Psikoloji alanından mezun olduğunuzda aslında hiçbir şeysiniz. Sonradan yaptıklarınız sizi geliştiren şeyler.

Ve dil çok önemli. Türkiye’de alanımızla ilgili çok fazla Türkçe makale yok. Dolayısıyla makale takibi çok önemlidir. Çünkü sürekli yeni gelişmeler oluyor.

Hangi alanda çalışmak istediklerini bir klinikte staj yaparak gözlemlerlerse ona yönelik eğitimlerle çok daha hızlı şekilde kendilerini geliştirebilirler.

İşinizi yaparken özellikle önem verdiğiniz bir çalışma taktiğiniz var mı?

Sanırım ilişki kurmak en önemli şey ve buna yönelik yeteneğimin de olduğunu düşünüyorum. Terapi odasına gelmek çok saygı duyulası bir durum. Danışan, en büyük saygıyı hak ediyor. Kişisel ve kimseye anlatamadığın problemlerini tanımadığın biriyle konuşmak zordur. Çünkü, bazen kendinle bile konuşamazsın. Burada terapistin becerileri çok önemlidir. Danışanla ilişkiyi doğru kurması ve karşısındaki insana güven vermesi tüm bu toplam süreçler içerisinde olmazsa olmaz olan ilk doğru dokunuştur. Bu süreçler, özellikle ergenlerde; yetişkinler ve çocuklara göre çok daha karmaşık olabiliyor. En önemli şey ilişki kurmak ve sonrasında doğru bir vaka formülasyonu oluşturmaktır.

Ren Psikoloji Kliniği’ni açarken neyi hedefliyordunuz?

Elimden geldiğince çok fazla insanda değişim gözlemlemek, iyileşmelerini sağlamak ve onları buradan mutlu şekilde uğurlamak en büyük hedefimdir. En çok motive edici olan şey ne biliyor musunuz? Siz karşınızda oturan danışanın potansiyelini, neler başarabileceğini görüyorsunuz, ama o bunu yapamıyor. Hatta farkında bile değil... Belki, yanlış ebeveyn tutumları, başına gelen farklı farklı yaşanmışlıklar, o potansiyeli ortaya çıkaramamalarına ve farkında dahi olamamalarına neden olmuş. Bu, bana en çok dokunan şey. Ve; yavaş yavaş onun çevresindeki duvarları yıkıyor, kendi farkındalığınızı sağlıyorsunuz.

İnsanların psikoloji hakkında bilinçli veya bilgili olduğunu düşünüyor musunuz?

Giderek artan bir bilinç var eskiye oranla. Müthiş hem de. Eskiden psikolog değil de deli doktoru olarak nitelendiriyorduk. Şimdi daha farklı. Yaşamın biraz daha işlevsel hale getirmek isteyen herkes artık bizlere başvuruyor, kaynak kitaplar alıyor ya da seminerlere katılıyorlar. Yaşamın artık daha karmaşık olması da bu bilinçlenmeye sebep oldu bence.

Aman Dikkat..!

Bir yandan da maalesef ki bazı insanlar piyasadan birkaç eğitim alıp birkaç seminere katıldıktan sonra psikolog gibi bireysel terapiler vermeye başladı. Sonrasında bu kişilere danışan kişiler, daha da travmatize olmuş şekilde bize geliyor ya da psikoloğa gittim, hiçbir işe yaramadı diye düşünerek belki de kendini tamamen kapatıyor. Bu anlamda belki bilinç biraz daha arttırılabilir. Psikolog unvanını sadece üniversitelerin psikoloji bölümünü bitirmiş kişiler kullanabilir. Bu unvan yüksek lisans yaparak ya da dışarıdan alınamaz. Başka bir bilgi; pedagog diye bir meslek 1982 yılından beri ülkemizde yoktur, mezun verilmiyor. Yine başka bir örnek aile danışmanları; aile ya da çift olarak danışan alabilirler. Bireysel seansa alıp depresyon, panik atak gibi psikopatolojilere psikoterapi seansı yapma yetkinliğine sahip değildirler. Tabi lisansları psikoloji ya da PDR değilse. Kısacası herkese tavsiyem mutlaka gittiniz uzmanın diplomasını sorgulayın.

Hiç kendiniz psikolojik destek aldınız mı, ya da ihtiyaç duydunuz mu?

Bence psikolojik destek almayan psikolog yoktur. “İçinden geçmediğimiz terapi bizim değildir” derler.  Buna çok katılıyorum.  En son 6 Şubat depreminden sonra travma iyileştirme grubuyla, Hatay bölgesine gittim. Orada çalışan ilk ekipteydim. Döndükten sonra, şöyle hani göğsümüze bir şey oturur ya, o his bir süre geçmedi, geçemezdi. Giden ekipler için oluşturulan moral destek ekibimiz var. Onlardan hemen destek aldık.

İşiniz gereği günlük hayatınızda da terapi uygularken buluyor musunuz kendinizi?

Zaman zaman oluyor elbette. Basit bir sohbet esnasında bile “bu sana nasıl hissettirdi?” , hımm çok öfkeli hissediyor olmalısın, bunu anlıyorum gibi cümleler kurarken buluyorum kendimi. Ama en çok kızlarımda yaşıyorum bu durumu. Bir keresinde büyük kızımla oyun oynarken; “Anne bana terapi mi yapıyorsun şu anda” diye çıkışmıştı bana. Haklıydı. Farkında olmadan yapıyordum o an.  Bir de çocuklarımın yaşamındaki birçok detayda acaba bu onu çok etkilemiş midir? Acaba travmatik bir deneyim miydi? diye sorgularken buluyorum kendimi, ki bu çok yorucu. Ama yine de artılarını ve eksilerini tartarsam artılar kazanır. Kesinlikle ilişkilerimi ve algılarımı çok iyi yönetebiliyorum.