Merhaba değerli okurlar

Yılın son sayısında sağlığımız için oldukça önemli olan ve genelde gözden kaçırdığımız bir konuyu ele alalım.

Tıbbın babası sayılan Hipokrat  "Bütün hastalıklar bağırsakta başlar. Bağırsak hasta ise vücudun geri kalan kısmı da hastadır." demiştir. Bütüncül tıp yaklaşımında tedaviye bağırsaktan başlamak, problemlerin ana kaynağını çözmemizi sağlar. 

Neredeyse bütün vücudumuzdaki hücre sayısı ile aynı miktarda mikroorganizma bağırsaklarımızda yaşamaktadır. Fakat bağırsağımızdaki bakterilerin sadece yüzde 10 ila 20 kadarı başka insanlarınkiyle aynı. Bu mikroorganizmalar beslenme, hayat tarzı ve başka faktörlerin de etkisiyle insandan insana farklılık gösteriyor ve sağlık durumumuzdan iştaha, kilodan ruhsal durumumuza kadar her şeyi etkiliyor.

Bağırsaklarımızda yaşayan bu canlılar, zararlı bakterilerin yerleşme ve üremesini engelleyip, sağlığımız için önemli olan molekülleri ve vitaminleri üretip, yemekleri sindirmemize yardımcı olurlar. Aynı zamanda vücuttaki enflamasyonu azaltır ve bağışıklık sistemimize yarar sağlarlar. 

Bağırsaklarımız savunma hattımızın yüzde yetmiş gibi büyük bir kısmını oluşturmaktadırlar. Kendilerine ait savunma hücreleri vardır. Bağırsak savunma sistemi günlük yaklaşık 4 gram gibi devasa boyutta antikor (IgA) salgılar. Bu sayede virüs ve yabancı antijenler daha bağırsak bariyerine ulaşamadan yok edilirler. 

Ayrıca bağırsaklarımızın beyinle kendilerine ait konuşma sistemleri vardır. Bu sistem "beyin bağırsak bağlantısı" denilen çok güçlü, iki yönlü bir iletişim ağıdır. Araştırmalar bu bağlantının, ruhsal durumumuz ve akıl sağlığımız üzerinde etkisinin olduğunu ve bağırsak mikrobiyomu eksikliğinde beyin gelişiminin anormal olduğunu ortaya koymaktadır. İnsan beyninde bulunan nörotransmitterlerin (sinir taşıyıcılar) büyük çoğunluğu bağırsak bakterileri tarafından üretiliyor, bunlara ruh halimizin düzenlenmesinde büyük rol oynayan mutluluk hormonu serotonin de dahil. Serotoninin yüzde 80-90’ı bağırsaklardan salgılanıyor.

Bağırsaklarımızda omuriliğinizden daha çok sinir hücresi vardır ve merkezi sinir sisteminizden bağımsız hareket ederler. Bu yüzden “ikinci beyin” olarak tanımlanmaktadırlar.

Bu mucizevi organ hiç durmadan  toksinlerin ve bakterilerin vücudumuza girmesini engellerken, atıkların ise zamanında ve verimli bir şekilde atılmasını sağlamaktadır. 

Vücudumuzun dengede olması için bağırsaklarımızın dengede olması şarttır. 

Bozulmuş bağırsaklar; otizm, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, depresyon, Alzheimer, insülin direnci, obezite, metabolik sendrom, astım, sinüzit, irritabl bağırsak sendromu, atopik dermatit, ürtiker (kurdeşen), fibromyalji, inflamatuar artrit, ülseratif kolit ve Crohn’s hastalığına yol açabilmektedir. 

Bu kadar hastalığın ortak mekanizması bağırsaklardaki hasara bağlı olarak; oral toleransın kaybı ve sızdıran (geçirgen) bağırsak oluşmasıdır.  

Oral tolerans (vücudun yiyeceğe alışık olması, yiyeceği tanıması); ağızdan alınan besinlere karşı bağırsağın savunma sisteminden cevap (antikor) oluşturulması ve vücut tekrar aynı yiyecekle (antijen) karşılaşırsa savunma sisteminin aşırı ve uygunsuz cevap vermemesinin sağlanmasıdır. Oral tolerans bozulduğunda gıdalara karşı savunma sistemi devreye girer ve gıdaya karşı “gıda duyarlılığı” oluşur. 

Yapılan bilimsel çalışmalar gıda duyarlılığına en çok sebep olan besinlerin süt ürünleri ve gluten (buğday, arpa, çavdar) olduğunu göstermektedir. Bu durumda başlangıç tedavisi olarak eliminasyon diyeti uygulanmalıdır. Eliminasyon diyetinde amaç  gıda duyarlılığı yapma ihtimali yüksek besinleri (gluten, süt ve ürünleri, mısır, yumurta, yer fıstığı, soya, kabuklu deniz ürünleri) bir süreliğine hasta diyetinden çıkararak bağırsak ve vücudu dinlendirmek, aşırı ve uygunsuz savunma yanıtını sakinleştirmektir.

Başta beslenme ve toksinler olmak üzere kötü yaşam biçimi ve kötü yiyecek tercihlerimiz bağırsağın bu koruyucu fonksiyonlarını tahrip etmektedir. Stres, bağırsak bakterilerinin çeşitlilik ve miktarında bozulma, kötü huylu bakteri artışı, aşırı mantar üremesi, yeteri kadar sindirilememiş besinler, mide asidi yetersizlikleri, mide koruyucu hapı kullanımı, pankreas veya safra kesesi hastalıkları, alkol, ağrı kesici ilaçlar, doğum kontrol hapları, kortizon kullanımı, aşırı şeker tüketimi, rafine edilmiş besinler, geçirilmiş şiddetli bağırsak enfeksiyonları gıda duyarlılığı ve sızdıran bağırsağa neden olmaktadırlar.

Kısacası bağırsaklar düzgün çalışmazsa vücudunuzda bir şeyler yolunda gitmiyordur veya gitmeyecektir. Bir zaman sonra kısır döngü başlar. Bağırsaklar vücudu, vücut da bağırsakları bozar.

Bağırsak sağlığını korumak için;

Farklı gıdalar tüketin ve mikroplarınızı çeşitlendirin.

Belirleyeceğiniz bir yöntemle stresinizi kontrol edin.

Alkol, kafein ve baharatlı yiyeceklerden uzak durun.

Gereksiz antibiyotik ve ilaç kullanımından uzak durun.

Daha iyi uyumaya çalışın. Araştırmalara göre uyku düzeninizi değiştirerek bağırsak mikroplarının döngüsüne de zarar veriyorsunuz.

Beslenme sırasında küçük porsiyonlar tercih edin ve öğün atlamaktan kaçının.

Geceleri beslenme alışkanlığını azaltın, çok ağır yemekler bağırsaklarımızı çok fazla yorar ve bazı hastalıklara yol açabilir.

Düzenli egzersiz ve spor bağırsak sağlığı için önemlidir.

Bol bol sıvı tüketin.

Probiyotikleri desteklemek için vücuda prebiyotik takviyesi yapın.

Kefir, yoğurt, turşu, soğan, kuşkonmaz, muz, şeftali, kayısı gibi lifli gıdalar bağırsak sağlığımız için tüketmemiz geren besinlerdir. Şimdiye kadarki bulgular, bitkisel ağırlıklı beslenen insanların bağırsaklarında mikrop çeşitliliğinin daha fazla olduğunu gösteriyor. 

 

Yeni yılın sağlık ve mutluluk getirmesi dileğiyle…

Dyt. Beyza BAL