Dünyayı bir virüs ele geçirecek, yaşamımızı tehdit ederek tüm rutin hayatımızın bozulmasına sebep olacak ve evde kalıp dışarı çıkılmayacak denilen şeylerin bilim kurgu filmlerinde olduğunu sanıyorduk. Hani filmi seyrederken içine dalarız ya. Bitince de ne filmdi ama diyerek sinema salonundan çıkıp gittiğimiz.
Şimdi hepimiz o filmin karakterleri olduk.
Film bitmedi bir türlü değil mi?
Burada durup lütfen önce sakin ve derin bir nefes alıp verin şayet buna ihtiyaç duyduysanız.
Bu her birimizin öyle zamanlarına denk geldi ki alt üst olduk. Kafamız karıştı, allak bullak olmanın durumun gerçekliğinin şokunu yaşadık. Zaman zaman hala inkar ettiğimiz ve kızdığımız da olmuyor değil. Bu durum karşısında doğal olarak gösterdiğimiz bir yas tepkisi yaşıyoruz her birimiz, farklı aşamaları ve döngüsüyle.
Alanlarımızın yaşam tehditi ile kısıtlandığı bugünlerde üniversite sınavına, lise geçiş sınavına hazırlanan evlatlarımız da var.
Tüm düzen gibi onların çalışma sistemi de alt üst oldu ne yazık ki!
Gelecek kaygısı, şimdi ne olacak, nasıl olacak soruları kafamızda dönüyor.
Okullar ve dershaneler tatil edildi. Hiç de alışık olmadıkları bu durum karşısında bir kriz planı geliştirdiler.
Çünkü virüsün bulaş riski yüksekti toplum sağlığı açısından belli bir sosyal mesafede kalmamız istendi. Evlerde kalma durumu, zorunluluğu getirildi.
Hal böyle olunca ne oldugunu bile tam olarak idrak edemeden , geçiçi olarak yitirdigimiz pek çok şeyin yasını tutarken bulduk kendimizi.
Bir yandan da yeni eğitim durumuna adapte olmaya çalışıyoruz hep birlikte.
Çocuklarımızın geleceği için böyle bir tehdit yokken bile endişe duyan, elinde tablet, telefon görsek ikaz eden, ders çalışması için konuşmalar yapan evebveynlerdik belki de. Gençlerde zaten sınavla ilgili başarısız olma kaygısı, dersler yetişecek mi, aileme mahcup olur muyum endişesi gibi endişeler varken bir de bunların hepsinin önüne geçen yaşam tehditi geldi oturdu.
Şimdi o uzak durmalarını istediğimiz çevrim içi mevzuları hiç ellerinden bırakamaz oldular ki aslında hepimiz de öyle oluvermedik mi? Bunların neler oldugunu tek tek yazmayacağım, zaten güne uyandığınızda bunları yaparken bulacaksınız kendinizi.
Aklımızda deli sorular acaba ders mi çalışıyor, yoksa sohbette mi ya da oyun mu oynuyor? Elinden o telefon, tablet düşmüyor diyeceğiz olmayacak.
Bir bu olsa sadece, ayrıca ergenlik döneminin getirdiği hem ergeni hem aileyi zorlayan dönem özellikleri de var.
Of ki ne of de mi?
Bir evin içinde hep birlikte kalıverdik. Hem de bu güzel bahar günlerinde.
Herbirimiz evrensel ihtiyaçlarımızın çoğunu yaşamda kalma, sağlıklı olma adına önceki gibi yapamaz olduk.
Şimdi sevgili ebeveynler, biz ebeveynler için kolay olmasa da bir adım geride durarak belki şu ortamda üç adım geride durarak, gençlerin bize göre belki daha zorlandığı sosyal izolasyon durumunu da düşünerek onları ders çalışma ve sınav baskısı ile bunaltmadan, iyi ebeveyn olma kaygımızla sürekli onları dürterek, kontrol etmeye çalışırken müdahale ederek fiziksel olarak zaten daralmış alanlarımızı duygusal olarak daha da daraltarak yardımcı olamayız onlara.
Endişelerimiz onlarla ortak.
Kimimiz mantık ve akıl dersleri vererek, kimimiz umursamayarak, kimimiz suçlayarak belki de kimimiz yalvarak bu dönemde çözümler üretiyoruz.
Benzer hali onlar da kendileriyle yaşıyor şüphesiz. Hani hiç beni duymuyor dediğiniz zamanlar var ya, artık defalarca duyduğu bu cümleler karşısında bunları pek de umursamaz bir şekilde oluşu baş etme çabasından başka bir şey olmayabilir.
Virginia Satir bunu öyle güzel ifade etmiş ki şu cümleleriyle: " Problem problem değildir. Onunla nasıl baş ettiğimiz problemdir."
Önce sakinlik. Sonra huzur ve güven. Bizler yetişkinler olarak önce sahip olduğumuz kaygıların sorumluluğunu alıp bunları sakin bir şekilde kendi içimizde fark edip çözümleyelim. Evlatlarımıza hiç bir şey demeyelim demiyorum. Eskisinden daha da az olacak şekilde sınavı ve dersleri gündeme getirin.
Nasıl gidiyor? Bugün program nasıl ya da bu hafta gibi kısa sorular sorarak deneme sınavlarını takip edip okulları ve öğretmenleriyle iş birliği içinde olun.
Bu kriz döneminde sınava hazırlık dönemi hakkındaki endişelerinizi kurumun öğretmenleri ve/ veya psikolojik danışmanlarıyla telefonla, çevrim içi görüşmelerle konuşarak beraber nasıl bir yol izleyeceğinizi danışın. Çocuğunuzun ders çalışmasıyla ilgili şüphelerinizi onlarla paylaşın ve beraber iş birliği içinde hareket edin. Eğitim kurumlarının bu dönemde sizden beklediklerini somut olarak anlayıp anlamadığınızdan emin olun.
Çocuklarımızın ve hepimizin ihtiyacı olan en temel şey güven duygusu. Kendimizin ve/ veya sevdiklerimizin güven de oldugunu hissetmedigimizde dikkatimizi başka konulara vermemiz pek de olası olmaz. Salgın hakkında gerektiğinde beraberce konuşun, ailecek herkesin bu konu hakkında duygusal ihtiyaçlarını duymak, fark etmek birlikte oluşturduğunuz bir eylem planı yapmak hepinize iyi gelecek ve güven duygusunu arttıracaktır. Evde bu güvenli ortamı, huzuru, sakinliği yaratabilmek için uğraşmak ona ders çalış, çalışıyor musun diyerek gerilimi tırmandırmak yerine enerjinizi bunları sağlamaya yönlendirebilirsiniz.
Ona güvenin. Bu dönem de elinden gelen her neyse ve ne kadarsa onu yapmaya çalışacak. Bu sizin beklediğiniz, görmeyi istediğiniz şey olmayabilir tam olarak.
Şimdiden mezuna kalsa mı diye düşünenleriniz olabilir ya da aklınızda yokken özel üniversiteye mi göndersek diye düşünenleriniz de olabilir. Şayet bu durum olmadan önceki gelecek planlarınız yerine çocuğum üzülmesin, bunalmasın ya da başka türlü sebeplerle hızlıca duruma müdahale eden çözümler getirmeye çalışarak kolaylaştırıcı olmadan önce, bu yeni sürecin tamamlanmasını bekleyin.
Sürekli değişen bir gündem var. Katı ve değişmez değil, esnek, yarı esnek çözüm seçenekleri gerekecek. Hızlıca, aceleyle alınan duygusal kararlar sakıncalı olacaktır. Bu geleceğe dair oluşan yeni kararlarınız bir taslak halinde siz de saklı kalsın.
Çocuğunuz sizle bu konu hakkında konuştuğunda önce onun seçeneklerini duyun sonra sizinkilerinizi sorarsa söyleyin.
Bu kolaylaştırıcıları baştan sundugunuzda onun ders çalışma kaygısını elinden alabilirsiniz,
bu sorumlulugunu sizin kolaylaştırıcılıcığınız sayesinde bırakabilir.
Onu da katarak oluşturduğunuz ortak planlar sorumluluk almasını sağlayacaktır.
Kendinize şunu sorun:
Bu yaptıklarım onun mu benim mi ihtiyacım?
Aktif dinleyici olun; yani çocuğunuz sonuna kadar konuşurken lafa girmeden o anlatırken duyduklarınız karşısında tetiklenip cevaplar vermek yerine durun ve dinleyin. Ne dedi nasıl dedi neler hissediyor ihtiyacı ne olabilir bunu fark edin, duyun.
Duyduklarınızı yargılamadan kabul edin önce. Aktif dinlemek bunu gerektirir.
Dinlendigini ve duygusal olarak anlaşıldığını hisseden bir çocuk şimdi sizi duymaya ve dinlemeye hazırdır.
Öğretmen, öğrenci ve veli olarak kurduğunuz bu üçgende iş birligi içinde olarak sabır ve inançla, samimi, içten ve dürüst bir ilişki içinde olarak bu süreci aşacağınıza şüphe yok.
Önce sağlık diyoruz.
Ruh ve beden sağlığının bir bütün olduğunu hatırlayalım.
Gerektiğinde kendiniz için, ihtiyacı olduğunu söylüyorsa çocuğunuz için psikolojik destek almayı ihmal etmeyin.
Sevgiyle ve sağlıkla...
Dr. Gaye Aybar
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Yorumlar (0)