GÖZÜMDE CANLANIR KOSKOCA MAZİ
Canım Oğlum, Seni Hiç Unutmayacağız...
Hep bir köpeğim olsun istiyordum. Ama bu işe o kadar kafa yoruyordum ki, gece gündüz köpek türlerini ve özelliklerini araştırıyor, kendime en uygun karakterdeki ırkı seçmeye çalışıyordum. İşin enteresanı köpekleri o kadar çok seviyordum ki, hangi ırkın özelliklerini okusam “işte bu olabilir” diyordum.
Ama bir tanesi vardı ki, heyecanlı yapısı, oyunculuğu, halden anlayabilmesi, uzun yürüyüşleri ve yüzmeyi sevmesi, zekâsı, sevimliliği, sıcakkanlılığı, kendine has hareketleri ve muhteşem görünümüyle hep bana en yakın geleni oldu.
Çikolata Labrador...
Köpeklerde de insanda olduğu gibi anne sütü çok önemli. Alacağım köpeğin tüm seceresini bilmek, tanımak istiyordum. Gidip evcil hayvan dükkanından ( o zamanlar satılıyordu ) rastgele almak istemiyordum. İnternet ortamında aylarca yaptığım araştırmalar sonucunda Oya ile tanıştım. Oya, köpekler konusunda tam bir otoriteydi. Kendi labradoru Çilek, bir süre sonra yavrulayacaktı. Uzun bir süre Oya’dan yavru alabilmek için dil döktüm. Oya, yavrunun kime gideceğini, orada nasıl bakılacağını, nerde uyuyacağını ve daha birçok şeyi merak ediyor ve soruyordu. Evin fotoğraflarını istemiş, bana bir sürü sorular sorarak testler yapmış, hemen “ evet “ dememişti. Ne de iyi yapmıştı. Oya’nın bilinç düzeyini hep takdir etmişimdir. Yani Oya’dan yavru köpek alabilmek, deveye hendek atlatmaktan çok ama çok daha zordu.
Oya, “tamam” dedi...
Yavruların doğumuna kadar ara ara konuştuk. Tüm hazırlıklar tamamdı. Bir gece saat 04:00’te Oya’dan mesaj geldi. “Yavrular doğdu...”
Canım oğlum Cosby dünyaya (bana) geldi.
4. doğan bebek, gözlerini ilk açan ve tek siyah olandı. Sarı labrador anne ve çikolata labrador (kahve) babadan doğan tek siyah yavruydu. Diğer tüm kardeşler kahverengiydi. Ben aslında hep çikolata bir yavru alacağım diye hayâl etmiştim. Ancak tüm kahverengi kardeşlerin arasında farklı olan siyah aklımı çeldi.
Yavruların annesinin yanında kalma ve anneden süt emme dönemiydi. Ben o ara Amerika seyahatindeydim. Çikolatalardan bir tanesini seçerek New York’a gitmiştim. Ama tek farklı olan “siyah” aklımdan çıkmıyordu. Bir gün Central Park’ta geziyordum. Siyah bir labrador sahibiyle top oynarken topu bıraktı ve bir anda yanıma geldi. Yüzümü yaladı ve kendini sevdirdi. O an; “bu bir işaret, siyah benim olmalı” dedim ve hemen parktaki telefon kulübesinden Türkiye’yi, Oya’yı aradım.
“Oyaaa... Evet biliyorum, ilk günden beri hep çikolata labrador hayali kurdum. Hatta yavrulardan birini seçtim. Ama eğer mümkünse ben siyah olan yavruyu istiyorum. O yavru için kimseye söz vermediysen onu bana ayır, lütfeeen” dedim...,
Oya; “ Tolga, bugün AKUT ile görüştük. Siyah olan AKUT’a gidecekti. Ama eğer bu derece istiyorsan ve son kararınsa siyah olanı sana ayıracağım”
Türkiye’ye döndüğümde yavrular annelerinden yeni ayrılmıştı. Bir tek siyah olan annesinin yanındaydı ve sahibinin gelip onu almasını bekliyordu. Oya’nın İstanbul Levent’teki evine gittiğimde tombul göbekli dünya tatlısı yavru, ağzında daha annesinden yeni içtiği süt ile yanıma geldi. Sarıldık birbirimize ve işte dünyanın en tatlı dostluğu o an başladı.
*** ***
Eve getirdiğim günden, bu yana...
Cosby ile neler paylaşmadık ki ?
Cosby, Bizim Kocaeli Gazetesi ile bu sektöre girmeme sebep olmuştu. Aslında hayatımın birçok önemli unsuru onun varlığı neticesinde oldu. Medya sektörüne Bizim Kocaeli Gazetesi’nde “Cosby’nin Patisinden” adlı yazılarım ile girdim. Cosby, hassas burnu ile şehrin en iyi restoranlarını kokularını alıp keşfediyor sonra da gazetedeki köşesinde kendi anlatım diliyle anlatıyordu. Yazılar çok ilgi gördü. Kentin dört bir yanından Cosby’ye davet geliyordu. “Buraya da gel, burayı da yaz, bizim restoranımızı da ziyaret et Cosby...”
Cosby, bu restoranlara giyinip süslenip gidiyordu. En iyi, en iddialı masalar ona hazırlanıyordu. Ben tüm kurguyu yapıyordum ancak ortalıkta hiç görünmüyordum. Her şey Cosby’nin üzerinden yürüyordu. O zamanlar da yine çok seyahat eden sürekli dünyayı gezen biriydim. Farklı sektörlerde iş hayatım devam ediyordu.
Sevgili abim, rahmetli Güngör Arslan; “ Gel, bırak her şeyi.. Reklamı yönet. Nasıl istersen öyle bir sistem kur kendine. Senin enerjin, insan ilişkilerin, reklam kabiliyetin ve vizyonun çok farklı. Eğer burada tam olarak benimle devam etmek istersen bence çok iyi olur. Karar ver dedi ”
Devam eden istişareler ve toplantılar sonrası ( O zamanlar Bizim Kocaeli Gazetesi ortağı olan Serpil Çolak’ta dahil ) bu sektörde devam etmeye karar verdik. Cosby’nin yanına ben de eklendim yani =) Güngör Arslan’ın tahmini ve öngörüsü tutmuştu. Uzun yıllar Bizim Kocaeli Gazetesi’nde çok farklı potansiyelde işler yaptım. Yıllarca beraber devam ettik. Güngör Arslan ile dünyayı gezdik. Sırt çantalarımız ile gitmediğimiz ülke, kıta kalmadı...
Olmasaydı eşim de, işim de şu an farklı olacaktı. Başlangıçta hep onun adı var;
“COSBY”
Güngör Arslan ile bir seyahatimiz esnasında eşim Aslı ile tanıştım. ( Sabiha Gökçen Havaalanında ) Yani, dolaylı yoldan bunda da Cosby’nin patisi vardı... Cosby olmasa, zincirleme olarak bu yaşananların hiçbiri olamayacaktı. Çünkü; Güngör Arslan ile köpeklerimiz aracılığı ile tanışmıştık...
“Hayatımın o kadar çok dönüm noktasında var ki... Cosby, resmen benim hayatıma damga vurmuş. Onu çok istediğim için sanırım, bunun hakkını vermiş.”
Tanıyan herkes onu çok sevdi. Benden bağımsız olarak kendine ait bir çevresi oldu. Köpek ve insan dostları olarak çevresi çok kalabalıktı. Beni tanımayan birçok insan bir şekilde Cosby’yi tanıyabiliyordu. Yemek yediğim restoranda yan masadan birilerinin gelip, “ Sizi ve köpeğiniz Cosby’yi tanıyoruz. Çok tatlı bir köpek. Bizim için onu öpün” dediğini ve bunun gibi birçok farklı hikâyeyi hatırlıyorum.
Neredeyse 16 yıl geçmiş. Cosby ile tatillerimiz, trekkinglerimiz, denizde oynamalarımız ve yüzmelerimiz, Starbucks kahve keyiflerimiz, ( Starbucks’ta ayın konuğu olmuş, 1 ay boyunca duvarda resmi asılı durmuştu ), yaşadıklarımız, beraber sarılıp uyumalarımız, kucak kucağa güreşmelerimiz, beraber geçen yıllarımız...
Kızımız Beste’de onu kardeşi gibi seviyordu. Cosby, Beste doğup eve geldiği günden beri ona hep çok iyi davranmıştı. Gerçi o herkese iyiydi. Susuzluktan ölmek üzereyken bile ilk önce diğer köpeğimiz Roka’nın dilediğince suyunu içip kenara çekilmesini bekleyen dünyalar tatlısı bir centilmendi.
Son 1 buçuk yılda çok yaşlanmıştı. Eklemleri tutmuyor, zor nefes alıyor, kaldırımdan bile benim desteğim ile inip çıkıyordu. Tuvaletini tutamıyor, cildinde yaralar oluşuyordu. O sağlıklı, yorulmak bilmeyen, enerjisini attırmak için saatlerce yürütüp koşturduğum Cosby sağır olmuş hareket dahi edemiyordu. Düştüğü bu durumdan o kadar mahcup oluyordu ki, bakışlarından anlıyor, utanmaması için hep her şey normalmiş gibi konuşuyor iletişim kuruyor ve onu motive ediyordum.
Canım babacığım ile aynı gün gitti. Babamın ölüm yıldönümünde (31.03) Cosby’de veda etti bize. Evimizin bahçesine gömdük. Üzerine güzel bir fidan ve çiçekler ekeceğiz. Orada bizimle yaşayacak. Onu hiç unutmayacağız.
Hayatımıza kattıkların, senden öğrendiklerim, sonsuz sevgin, saflığın, sadakatın, eğlenceli, enerjik ve hayat dolu tarzın, kendini sevdirmek için göbeğini açışların ve sana ait binlerce harika anım.
Umarım gittiğin yerde yine dilediğin gibi koşup oynuyorsundur.
Umarım tekrar görüşebiliriz...
Seni çok özleyeceğiz...
31.03.2023
Yorumlar (2)
Seni seçmiş Cosby, hayatının her anına dokunmuş, şahidi olmuş. Tekrar gelecektir sana, geldiğinde hissedersin sen.
Ağlayarak okudum. Bir insanın köpeğinin ölmesi tarifsiz bir acıdır. Yıllarca bir melek ile yaşayıp meleğinizin bir anda gitmesi... ahh o kadar muhteşem canlılar ki bunu ancak onlarla yılları paylaşan bilir. Yerleri hiçbir zaman dolmaz. Ben yaşadım, biliyorum. Dünyada kimse beni böyle sevmedi, öyle beklemedi. Başınız sağ olsun Tolga bey, ne desem az kalacak :(