2 sene önceydi… Her yıl temmuz ayında yapılan dev techno müzik festivali Awakenings için dergimizin reklam koordinatörü ve çok eski arkadaşım Atakan Soykan ile Amsterdam’daydık. Atakan’da bu şehre hayran olmuştu. Zaten onun da çok seveceğini biliyordum. Atakan‘ın tarzını bildiğim için bu şehrin dinamikleri tam ona göreydi. Atakan ilk defa geliyordu Amsterdam’a ama ilk gelişinde gayet uyum sağlamış, daha 2. günümüzde sanki yarı bir Hollandalı gibi olmuştu. Amsterdam’a 1 saat mesafedeki bir ormanın içinde geçen ve üç gün süren müzik festivalinin dışında, şehrin merkezinde dolu dolu 3 gün daha geçirmiştik. Aradan 2 sene geçti ve Atakan’la halen bugünleri konuşuyoruz. 2025 için planlar yapıldı, Atakan şimdi ikinci Amsterdam deneyimini yaşamak için gün sayıyor.
Amsterdam’a bunca yıldır birçok defa farklı arkadaşlarımla, kuzenlerimle ve eşim ile gittim. Hatta aralarından bir tanesi sadece bir geceliğineydi. Aslı ile 31 Aralık günü Amsterdam’a giderek yılbaşını geçirdikten sonra 1 Ocak günü sabah uçağı ile tekrar Türkiye’ye dönmüştük. Kafamda binlerce hatırası olan, her gittiğimde ayrı bir heyecan ve mutluluk yaşadığım biricik şehrim…
Amsterdam’a bu kadar seyahat ederken tabii ki yıllar içerisinde Amerika’yı, Avrupa’yı ve dünyanın birçok farklı coğrafyasına da gezdim. Tüm seyahatlerim arasında New York, Londra, Atina ve İtalya’da birkaç yer beni kendine bir daha çekmeyi başardı. New York’u aslında saymamam gerek. Bir insanın bu kadar çok sevdiği bir şeyin fiziksek olarak bu kadar uzak olması maalesef kötü bir durum.. Seyahatlerin dışında yaşamışlığım, okula gitmişliğim, çalışmışlığım ve hayatı çok erken yaşta böyle bir şehirde deneyimlemişliğim var. Bu deneyimin karşılığını yazıp çizmek çok zor.
Amsterdam’a geri dönecek olursam…
Central Station’dan şehre doğru her yürüyüşünde aynı heyecanı yaşar mı insan? Aynı duyguları hisseder mi? Avrupa’nın birçok köşesinden trenle Amsterdam’a gelip merkez istasyonunun kapısından benimle birlikte geçerek bavullarından çıkardıkları tekerlek sesi ile özgürlükler şehrine doğru adım atan insanlar… Hareketli bir sessizliğin içerisinde, bisikletlerin ve insanların arasından geçerek şehre karışmak… Bir martının, kanalların üzerinden geçerken yankılanan ses ötüşü ve akşamüstü saati zarif bir mücevher gibi parlayan perdesiz Amsterdam evleri arasında yürüyerek rastgele bir kafeye oturmak ve; hoş bulduk Amsterdam…
Benim için hep başka…
Aslında burayı çok sevmemin en önemli nedenlerinden bir tanesi de insanları…
Şehri eşsiz görseli, kanalları, bisikletleri, müzeleri, birbirinden orijinal restoranları, festivalleri, kültür-sanat hayatı, yenilikçi yapısı burayı farklılaştıran önemli öğeler. Ancak, Hollanda insanının sıcaklığı, yardım severliği, olaylar karşısındaki bambaşka pozitif tepkisel yaklaşımları beni buraya bağlayan en önemli sebeplerden biri. İnsanların arasındaki ilişkilerini, anlık diyaloglarını, günlük yaşam içerisindeki tutumlarını gözlemlemek çok hoşuma gidiyor. Bir nevi sosyolog gibi düşünebilirsiniz :) İletişim yönüm çok kuvvetlidir ve bunu her anlamda sürekli geliştirmeyi iyi bilen, seven biriyim. Hollanda seyahatlerimin ve Amsterdam şehrinin yıllar içerisinde benim sosyal kişiliğime çok büyük etki ettiğini de biliyorum. Pozitif anlamdaki bu etki, kısa sürede değil yıllar içerisinde oluştu. Tolerans, olaylara yapıcı bakma, insani duyguların önde olduğu ilişkiler, cinsiyet ve insan ayrımı yapmama ve bunun gibi yaklaşımlarımı bu seyahatlerimde iyice geliştirdim. Doğuştan gelen karakter özellikleri tabii ki bunu destekliyor, ancak seyahatlerimdeki gözlemlerim ve çıkarımlarım bunu başka bir boyuta getirmeyi destekledi.
ADE 2024
Geçtiğimiz ay, her sene Ekim ayında yapılan Amsterdam Dance Event için tekrar Amsterdam’daydık. Bu defa İzmit’in sevilen hamburgercisi Burger Amca’nın sahibi Cem Gür ve eşi Ülkü Gür bizleydi.
Çok şanslıydık ki dört gün boyunca hava hep günlük güneşlikti. Ekim ayında, tam da festival haftasında böyle bir hava büyük bir şans oldu. Birkaç ay önce, temmuzda gittiğimde yaz olmasına rağmen, bir haftanın her günü yağmurla ve rüzgarla geçmişti. Hem de sağanak ve fırtınalı... Geçen hafta, havanın böyle güzel olmasıyla birlikte Avrupa ülkelerinden ekstra bir katılımla ADE tarihinin en büyük katılımlı festivali yaşandı. Bu sene ADE’ye 700.000 kişi katılmış. Evet gerçekten şaka gibi bir rakam. Tam YEDİ YÜZ BİN KİŞİ..! Amsterdam Dance Event’in (ADE) en büyük özelliği, tüm şehre yayılmış olması. Yani, belli bir etkinlik alanında veya bir ormanlık alanda değil, bütünüyle tüm şehirde düzenleniyor. AJAX’ın stadyumundan tutun ara sokaktaki küçük bir fırına kadar her yerde ADE kapsamında festivaller, partiler, DJ performansları var. Dünyanın en iyi DJ’leri veya ismini yeni duyurmaya çalışan lokal DJ’ler… Hepsi ADE’de performans gösteriyor. Her yıl dünyanın en iyi 100 DJ’inin seçildiği yarışmanın sonuçları da ADE’de açıklanıyor ve tüm dünyaya yayınlanıyor.
Dünyanın her yerinden Amsterdam’a gelen elektronik müzik tutkunları bir hafta boyunca Amsterdam’da unutulmaz günler ve geceler yaşıyor. Etkinlikler gece gündüz aralıksız yüzlerce farklı mekanda devam ediyor. Binlerce DJ performans gösteriyor. Sokaklarda disko otobüsleri arkasında binlerce kişiyle Amsterdam’ı geziyor. Amsterdamlılar, evlerinin camlarından, turistler otellerinin odalarından disko otobüslerinin arkasına binlerce kişiyi takarak yaptığı şehir turuna dans ederek eşlik ediyor. 1 hafta boyunca restoranlar, oteller, mağazalar, kafeler aklınıza gelebilecek her yer satış rekorları kırıyor.
Bu harika hava şartlarında ADE haftasında orada olmak yine çok güzel ve özeldi.
Bu şehrin ruhu var…
Biri, çılgın bir hayalperest bir şehir hayal etmiş ve adı Amsterdam olmuş.
Yorumlar (1)
Tolga Tamer. Bir gün bir seyahate sizle çıkmayı çok isterdik. Keşke böyle bir olanak olsa. Bence özel bir grup oluşturun çok katılan olur. İlk sıraya bizi yazabilirsiniz.