Mükemmel doğasıyla, yemekleriyle ve bize yakın kültürüyle çok keyif aldığımız seyahat rotalarından biri Yunan Adaları... 

2020’de yaz tatilimiz için yaptığımız Rodos seyahat planımızı, pandemide seferlerin iptal olmasıyla ertelemiştik. Sonunda kaç yıldır aklımızda olan Rodos seyahatimiz için temmuz ayına fırsat yaratabildik.

Sabiha Gökçen’den Marmaris’e vardıktan birkaç saat sonra, sabah 9.30’da kalkan Rodos feribotuna bindik. Yaklaşık bir saatlik yolculuğun ardından sonunda Rodos’taydık. 

Rodos’u, şu ana kadar gezdiğimiz diğer Yunan adalarından ayıran en önemli şey mükemmel bir tarihi dokuya sahip oluşu. 

Rodos adası, Yunanistan’ın Oniki Adaları’nın başkenti ve büyük bir ada. Rodos’un şehir merkezinde tarihi Old Town olarak adlandırılan, Orta Çağ’dan kalma sokaklarıyla eski şehir merkezi bulunuyor. Bu tarihi sokaklarda hem gündüz hem de gece dolaşmak çok keyifli.

Rodos’ta gezip görülecek çok şey var, adaya varmadan internetten veya adaya vardığınızda limanda bulunan araç kiralama firmalarından araç kiralayabilirsiniz. Biz motosiklet kiralayarak gezmeyi tercih ettik. 125 cc’lik bir Lambretta scooter kiraladık. Türkiye’de bir Vespa kullanıcısı olarak bir diğer İtalyan markası olan Lambretta’yı merak ediyorduk. Rodos’taki alternatifler arasında bunu görünce hiç düşünmeden Lambretta’yı seçtik. Dört gün boyunca adanın altını üstüne bu sevimli scooter ile getirdik.

“Adanın adı Eski Yunanca: Rhódon (gül) 'den geliyor ve güller adası olarak da anılıyor.”

Dört gün ayırdığımız bu güzel adada her günü farklı bir kasabaya ayırarak en çok görülmesi önerilen üç ana kasabayı gezdik, dolaştık, keşfettik... 

Rodos’un merkezi olan Rodos Old Town’da dolaşırken 1300’lü yıllarda Rodos Şövalyeleri döneminden, sonrasında Yunan – Bizans uygarlıklarından ve daha sonra 400 yıl adada hüküm süren Osmanlı’dan kalma eserler, yapılar, kaleler, surlar, evler, meydanlar ve tüm detaylarıyla çok güzel korunmuş sokaklar arasında kaybolup gidiyorsunuz.

Şövalyeler Dönemi’nden kalma en önemli eserlerden olan, 14. yüzyılda inşa edilen Grand Masters (Büyük Üstatlar Sarayı), ünlü Şövalyeler Caddesi, Arkeoloji müzesi, şehrin merkezinde olan dükkanlar ve restoranlar sizi tarihte güzel bir yolculuğa çıkaracak. 

Rodos’un Gümbet’i Faliraki...

İkinci günümüzü ise Faliraki bölgesinde geçirdik. Faliraki’de adanın en güzelleri arasında yer alan koylar, canlı sokaklar, restoranlar, cafe ve barlar yer alıyordu. 

Gündüz denize girmek için Faliraki’ye çok yakında yer alan Kallithea Springs’e gittik. Burası berrak sularıyla ve restore edilmiş tarihi yapılarıyla görülmesi gereken sıra dışı bir plaj. 

Faliraki’ye gitmeden önce Manolis adlı Yunan tavernasına rezervasyon yaptırmıştık. Burada çok lezzetli deniz ürünleri ve taze otlarla yapılmış Rodos mezeleri yiyebilirsiniz. Kendi tarzlarında yaptıkları ızgara keçi peyniri de çok başarılıydı. 

“Faliraki çok güzel ve doğallığı hiç bozulmamış koylara, plajlara sahip. Biz motorla birçoğuna girdik, çıktık. Çok acayip berrak denizlere girdik. Ancak Faliraki’nin gece hayatı bana biraz bizim Bodrum-Gümbet tarzını anımsattı. Fazla gürültülü ve genelde İngiliz turistlere odaklı mekânlarda kalite çok iyi değildi.”

Kallithea Springs’den sonra Faliraki’de doğal güzellikleriyle ünlü bir diğer koy; Anthony Quinn Koyu’nda denize girdik. Denizin maviliği, temizliği mükemmeldi. Tüm plajların girişinin ücretsiz olması, şezlongların isteğe bağlı olması, var olan tesislerin doğayı hiç bozmadan hizmet vermesi harika. (Tüm Yunanistan’da bu şekilde)

Rodos’un Alaçatı’sı Lindos’tayız...

Daha sonra adanın güneyinde yer alan Lindos adlı sevimli kasabayı ziyaret ettik. Burası beyaz taş evleriyle bana Bodrum ve Mikonos sokaklarını hatırlattı. Burası bana göre adanın en keyifli yeriydi. Buraya gelirseniz St’s Paul’s Koyu’nda denize girmeden dönmeyin. Burası da yine mükemmel bir koy...

Lindos’un atmosferi ise bizden örnek vermek gerekirse biraz daha Alaçatı tarzında. Beyaz kerpiç evler görsel olarak tepeden bakıldığında Bodrum’a benzese de, Lindos’un sokaklarından dolaşırken daha çok Alaçatı atmosferini hissediyorsunuz. Faliraki’ye göre daha şık mağazalar, kafeler, restoranlar, kaliteli dondurmacılar ve daha farklı profilde bir turist kitlesi hemen kendini belli ediyor. Lindos’ta dünyaca ünlü DJ’lerin ve farklı sanatçıların performans sergilediği Amphitheatre adında iddialı bir gece kulübü de bulunuyor. Biz gündüzleri çok yorulduğumuzdan gece bu tarz yerlere gidemedik 

Vedat Milor tavsiyesi ile Stegna Kozas...

Lindos’tan Faliraki’ye doğru gelirken daha küçük bir köy olan Stegna köyünde bulunan Stegna Kozas isimli restorana rezervasyon yaptık. Doğrusu buraya gelirken bu kadarını beklemiyorduk. Daha önce Vedat Milor’un da geldiği ve önerdiği bu harika balık restoranında yer bulabilmek için mutlaka önceden rezervasyon yaptırmalısınız. Stegna Kozas, 1932’den beri aynı yerde Stegna köyünde, denizin hemen kenarında o harika ambiyansı ile hizmet veriyor. İçerisi, Yunan adasının ruhuna uygun şekilde çok tatlı dekore edilmiş. Restoranın işletmecisi Dimitris Kozas sağ olsun bizimle ve diğer tüm masalarla tek tek ilgilenerek siparişlerimiz konusunda yardımcı oldu. Hatta sipariş verirken yiyebileceğinizden fazla bir şeyler söylemeye kalkarsanız buna engel olup, “Önce bunları bir yiyin, midenizde yer kalırsa siparişe devam edersiniz ya da bir daha ki gelişinizde söylersiniz.” diyerek bizi de sipariş verirken durdurdu =) Menüdeki birçok şeyin tadına bakmak istiyorduk ama Dimitris buna izin vermedi =))

Stegna Kozas’ta Muhteşem Lezzet Orgasm Saganaki

Her masada mavi parfüm şişesi gibi bir şişede kolonya ve bir sepet dolusu limon ve onları kesmek için bıçaklar bulunuyordu. 

Başlangıç olarak, Myzithra pie aldık. Sonrasında gelen karides, sarımsaklı domates sosu ve Saganaki peyniri ile yaptıkları Orgasm Saganaki adındaki yemek inanılmaz iyiydi. Sundried Octopus (güneşte kurutulmuş ahtapot) da çok lezzetliydi. Dışı kıtır içi daha yumuşak ve lezzetliydi. Stegna Kozas’ta yediğimiz her şey mükemmeldi. Burayı kesinlikle öneriyoruz. Eğer Rodos’a tekrar gelme imkânımız olursa buraya bir daha gelip bu sefer balıklarından denemek istiyoruz. Eğer Rodos’a seyahat eder ve Stegna Kozas’ta yemek yemezseniz kesinlikle çok şey kaçırdınız demektir.

“1309'da Bizans çağı, adanın Hospitalier Şövalyeleri (1080 yılında Kudüs'te kurulan ve Saint John Kudüs, Rodos ve Malta tarikatı, Malta şövalyeleri, Rodos şövalyeleri ve Malta silahşorlarını içeren bir organizasyon) tarafından zapt edilmesiyle son buldu. Yeni ismiyle Rodos Şövalyeleri yönetimi altında şehir Orta Çağ Avrupa ideal modeline göre yeniden inşa edildi.”

Hazırlayan:

Aslı – Tolga Tamer