Merhaba Sevgili Okurlar,

 

Yaşadığı birçok yıkıcı depreme, özellikle bir önceki yüzyılda yapılan plansız sanayileşme ve kentleşmeye rağmen, doğu ve batıyı birleştiren stratejik konumu ve korunaklı doğal liman kenti olması nedeniyle Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri boyunca sürekli yerleşim gören askeri(donanma), ticaret ve sanayi merkezi olan, önce Bithinya Krallığı’na sonra da Roma İmparatorluğu’na başkentlik yapmış, 4. Yüzyıl başlarında dünyanın en büyük ve en görkemli 4 metropolünden biri olan bir kentin üzerinde yaşıyoruz.

 

"Hangi kent daha güzeldi? Dört misli büyüdüğü ancak bu gelişimin kent halkının bacaklarını ne denli yorduğu hususunda sözü uzatmayacağım. Güzelliğine ve getirilerine diğerlerince ancak erişilebildi, aşılamadı: İleriye doğru toprakları ve kolları ile denizi kucakladı. Sahilde yükseldi ve boydan boya kenti ikiye ayıran sütunlu caddeyle bezendi. Alçak bölgelerden kaleye doğru selviler gibi yükselen kamu binaları görkemli, özeller ise çekici idi, derelerle sulanan, bahçelerle çevrili evler bir diğerinin yukarısında yükseliyordu . Kurul odaları, hitabet okulları, tapınaklarının çokluğu, hamamlarının muhteşemliği ve limanının büyüklüğü gördüğüm ancak anlatamadıklarım. Tek söyleyebileceğim İznik’ten oraya sık sık gidişimizde yoldaki sohbet konumuz, her şeyiyle verimli ağaç ve toprakları ailelerimiz ile arkadaşlarımız yanı sıra eski bilgelik idi. Ancak tepelerin dolambaçlı yollarından geçip 150 stadia uzaklıkta verimli toprak ve bahçeler yanı sıra deniz trafiği ile kent belirince diğer konular sessizliğe gömülüp tüm konu Nikomedia’ya dönüştü. Ayrıca denizciler ve kürek çekmedeki çabaları ile balıkları ağ ya da kanca ile avlamaları doğal olarak gezginlerin ilgisini cezbediyordu. Ama gözlerimize hükmeden güzelliği ile kentin görünümü daha ilgi çekiciydi. Bu kentin surları içinde büyümüş olanlarla onu ilk kez görenlerin duyguları aynı idi. Körfezin üzerine parıldayan sarayın yanı sıra tüm kenti süsleyen tiyatro ile değişik yapılardan yansıyan daha da parlak ışıkları tanımlayabilmek zordu. Kutsal bir görüntüymüşcesine saygı duyarak yola devam ettik; Khalkedon (Kadıköy)’e doğru ilerlerken yolun yapısı görmemizi engelledikçe dönüp dönüp bakmak zorunda kaldık. Bu bir ziyafete ara vermek gibi bir şeydi.  MS. 4üncü yüzyılın ünlü sofisti Libanius Nikomedia'yı böyle tanımlıyor.

Nikomedia kentinin ihtişamını  antik kaynaklarda açıkça görebiliyoruz. Pausanias, “Nikomedeia He megalé ton en Bithynia poleon” yani “Nikomedia, Bithynia kentlerinin en büyüğüdür” derken Athenaios, “en hoş, en güzel kent” anlamında “Perikalles” ifadesini kullanmıştır. Roma, İskenderiye, Antakya ve Atina ile birlikte imparatorluğun en görkemli kentleri arasında sayılıyordu. Hakkındaki kimi tanımlamalar şöyle: “En büyük ve en parlak”, “Toprağın süsü”, “Mutlu ve görkemli, zenginliği ile pek ünlü”, “Mutluların ve yükseklerin kenti”. “Bithyn’ler ülkesinin birinci kenti”, “Çok ünlü çevresi ile ölümsüz kent”, “Soylu yönetim ve eski zamanların zengini”. Libanios’a göre sadece dört şehir daha büyük idi, ama hiçbiri daha güzel değildi.

 

Antik İzmit kenti, seyyahların deyimiyle “Kralların ve imparatorların kentidir”. “"Kalın ve keşfedin... Nikomedia... Kentlerin en güzeli ve ilk metropol. Bithynia sizi bekliyor” Libanius'un Nikomedia tanımlaması - MS. 4ncü yüzyıl. Nikomedia çarpıcı ve muhteşemdir. Orada her şey bol olarak bulunur. Bir kamu binası ile cennetten gelen kutsal bir ateşle yandığı söylenen ve daha sonra Constantinus tarafından restore edilen eski bir hükümet binası(Basilika)na sahiptir. Aynı zamanda bir de Sirk(Hipodrom) vardır.” Expositio totius mungi et gentium" adlı antik kaynaktaki anlatım - MS. 4üncü yüzyıl

Antik kaynaklardan bazılarında böyle tanımlanan antik İzmit kentinde özellikle M.S.284-330 yılları arasında Roma İmparatorluğu’na başkentlik yapması nedeniyle bir Roma metropolünde olması gereken birçok yapı bulunuyordu. Bunlardan bazıları, bugün Orhan Mahallesi’nin bulunduğu tepedeki grek tiyatrosu, Tepecik Mahallesindeki roman tiyatrosu, Hacı Hasan Mahallesindeki büyük Antoninus ya da esas adıyla Caracalla Hamamı, yine aynı mahallede yer alan bugün Yeni Turan Anaokulunun civarında bulunan anıtsal su çeşmesi (Nymphaion), Terzi Bayırı’nda yer alan su sarnıcı, kente Paşa Suyu’ndan su getiren su kemerleri, Loutra ve Demosia adında iki halk hamamı, muhtemelen Yenidoğan civarında Seka arazisinin hemen kuzey kısmında yer alan ya da bugünkü Endüstri Meslek Lisesi’nden Belsa Plaza’ya uzanan düzlük alanda yer alan anıtsal hipodromu (Circus Diocletianus), Çukurbağ'daki devlet sarayı (Basileia) ve hemen yukarısında yer alan Gymnasium (halka açık spor merkezi) ve Heraklion (Herakles kutsal alanı), Diocletianus'un karısı Prisca ve kızı Valeria için yaptırdığı saraylar (muhtemelen biri Seka alanında diğeri de Kasr-ı Hümayun’un bulunduğu taraçada), Nikomedia kentinin koruyucusu Tanrıça Demeter’in iki tapınağı (biri yılanlı sunak ve tepesinde Tanrıça’nın heykelinin olduğu meşhur sütunu da içeren Demeterion -Demeter kutsal alanı- diğeri ise buna kıyasla daha küçük bir tapınak), Orhan Tepesi bölgesinde Roma imparatorları Augustus, Commodus ve Severus kültüne ait üç tapınak daha bulunmaktadır. Bu nedenle kent Neokoros idi (yani imparatorluk kültünün koruyucusu ve bu sayede antik çağın gurur ve statü kaynağı olan bir unvanına sahipti). Ayrıca yine Orhan Tepesi yamacında bir Tyke (Fortuna) Tapınağı ve ayrıca kentteki Hristiyanlar için bugünkü Orhan tepesinin yüksek bir noktasında gösterişli bir kilise bulunuyordu.

Bunların yanı sıra kentte eyalet meclis binası Konion, yaşlılar meclisi binası Gerousia, belediye binası Bouleuterion gibi kamu binaları vardı. Kentin kıyısında yer alan işlek ve heybetli limana bağlanan Agora-Forum (çarşı-pazar), ki bu foruma pris forum (eski forum) deniyor, buna bitişik forum novum yani yeni forum ve liman civarında da denizciler için konut yani Naukleroi Oikos bulunuyordu. Limanın yanında büyük bir tersane (Arsenal) vardı ki günümüzdeki merkez bankası sahasında yer almaktadır. Kenti Doğu-Batı ekseninde kesen meşhur Stoalı Cadde ise günümüzde İnönü Caddesi’ne denk gelmekteydi. Kentin kuzeyinde bugün TEM otobanını da kapsayan sahada kuzey Nekropolü (mezarlığı), kentin batısında bugünkü Seka alanını ve ilerisini kapsayan sahada batı Nekropolü, Kentin doğusunda devlet hastahanesi civarından başlayıp Yahya Kaptan civarına dek uzanan geniş alanda ise Doğu Nekropolü yer almaktaydı.

Görsel delillerin bugün yokluğuna karşın sikkeler ve yazılı kaynaklar geç antikitedeki Nikomedia’nın bir resmini anıtsal kamu binalarını ortaya çıkartacak şekilde sunabilmektedir. Kent bugün de olduğu gibi Körfeze doğru uzanan tepe yamaçlarına kurulmuştu ve Libanius’a göre yoğun olarak bir araya sıkışmış, selvi bahçeleri gibi yokuşlardan aşağı inen, gerek özel gerek kamu yapılarını kapsıyordu. Helenistik ve Roma dönemine ait surlar altıncı yüzyılda hala ayakta durmakta ve bir keşişler binasını da kapsayarak tüm kenti çevrelemekteydi. Söz konusu bina geri kalan bölümüyle çağdaş bir kuleyi içeriyordu. Libanius’un gözünde en değerli binalar, saray ve kentin ortasında yüksek bir yamaçtaki tiyatro idi.

 

Günümüz İzmit’inde, öncelikle bu bölgede yaşanan onlarca büyük ve yıkıcı deprem, bir önceki yüzyılda gerçekleşen çarpık-düzensiz sanayileşme ve yapılaşma nedeniyle yukarıda aktardığımız antik dönemden geriye kalan çok az görünür yapı var. Ancak özellikle Nikomedia Antik Tiyatrosu’nun gün yüzüne çıkarılması ve Çukurbağ’da yapılacak kazılar önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde İzmit’i uluslararası tarih ve inanç turizmi anlamında cazibe merkezi haline getirebilecek potansiyele sahiptir.