Merhaba… Kaç yıldır Kocaeli’de yaşıyorsunuz?
Merhaba, 10 yıldır Kocaeli’deyim. Buraya gelmeden önce Konya Ereğli’deydim. Oradayken ortak arkadaşım vasıtasıyla Candan Hanım’ı aradım ve onun sayesinde Kocaeli’ye geldim. Candan Hanım bana çok yardım etti ve daha sonra da evlendik zaten. Cihan Hastanesi kurulmadan önce yine aynı kuruma ait Cankatan Tıp Merkezi’nde görev yapıyordum. Maddi sıkıntılardan ötürü aynı anda farklı hastanelerde de görev aldım. Birlikte çalıştığım grup ile yaklaşık 10 yıldır çalışıyorum ve oldukça da memnunum. Özellikle hekimler tarafından kurulmuş bir hastane olmasının ayrıcalığını yaşıyorum. 


İşinizi gerçekten aşkla yaptığınızı görüyorum. Bu konuyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Evet, gerçekten de dediğiniz gibi… 35 senedir hastane acillerinde görev yapıyorum ve uzun nöbetler tutuyorum. Bu kadar uzun yıllar bu kadar uzun nöbetleri tutabilmek için hastaları gerçekten önemsemek ve bu işi severek yapmak gerek. Bu iş of pof diyerek yapılacak bir iş değil. Mesela ben hastaneye gelen her insanın ihtiyacını karşılamak istiyorum. Aksi bir durum olduğunda emin olun çok üzülüyorum. 

Türkiye’de genellikle acil nöbetleri pek tercih edilmezken siz tam aksi yönden bakıyorsunuz öyleyse?
Madalyonun iki yüzü gibidir acil doktorluğu… Her koşulda anlayışlı olmak zorundasın. Gelen çocuğun ateşinin 37 dereceye çıkması senin için o kadar acil bir durum değilken getiren aile için çok acildir. Buna biraz empati yaparak yaklaşmak lazım. Tabii karşı tarafın da aynı ılımlı tavır içinde olması gerek. 

İnsanın aciliyet algısı da yaşanan sorunun kimin başına geldiğiyle doğru orantılı sanırım… Doktorlarımız ise herkese eşit kalabilmenin savaşını veriyor günümüzde.

Peki, hasta ya da yakınlarından gelen olumsuz tavırlar oluyor mu?
Oluyor maalesef... Ben tabii her zaman alttan almaya çalışırım. Çok nadiren yükseldiğim olmuştur ama fiziksel tepkiler vermesem de dayanılmaz bir noktaya gelip savcı kapısında dilekçe yırttığım anlar oldu. Aslında karşı taraf küfür bile etse duymazdan gelmeye çalışmak lazım. Acilde normal çünkü bunlar, yaşanmaması imkânsız.

Hayatınızın büyük bir çoğunluğu burada acilde geçiyor. Kaç saatinizi hastanede geçiriyorsunuz?
Ben normalde gündüz doktoruyum ama çok sık nöbet de tutuyorum. Bir hekimin çalışma saatine bakıp elimden geldiğince nöbete kalmaya çalışırım. Bunun bir sebebi de maddi kaygılar tabii...

Siz nöbete severek geldiğiniz için sizin için o kadar da zorlayıcı olmuyordur tahminimce?
Öyle olsa zaten dediğim gibi tutamazsınız nöbeti. Tabii ben de nöbet için tutuşmuyorum, zordur acil nöbeti. Bir yandan da çok riskli. Acil sorumluluk ister. Bu sorumluluğu yerine getirebilmek için işi sevmek gerektiğine inanıyorum ve öyle de yapıyorum.


Ne kadar daha devam edeceksiniz çalışmaya? 10 sene sonra inzivaya çekilirim diyebiliyor musunuz?Ben son nefesime kadar çalışmaya devam edeceğim galiba... Ekonomik sıkıntılarım bitse de çalışmak isterim. Çünkü ben bir hekimin, hasta tedavi etmedikçe et ve kemik yığınına döndüğüne inanıyorum.

Sosyal açıdan değerlendirecek olursak, hekimlik ekonomik sıkıntılar yaşatabilecek bir meslek mi? Ben 35-40 yıldır bu mesleği icra ediyorum. Hekimlik mesleği hala ülkemizde mezun olur olmaz iş bulabileceğin, güzel de kazancının olacağı bir meslek durumda. Ama yaptığınız işe, sarf ettiğiniz emeğe göre ne kadar iyidir bilinmez. Özellikle pandemi döneminde ciddi risk altında olduğumuz için kelle koltukta çalıştık diyebilirim.

Peki Hocam, bu röportajı gerçekleştirmemize sebep olan Moçi’den bize biraz bahseder misiniz?
Ben küçükken Moçi adında başka bir köpeğim vardı. 10 sene boyunca benimleydi, sonra elim bir kazada kaybettim Moçi’yi… O günden sonra bir daha köpek sahiplenmeye cesaret edemedim. 7 Aralık 2018 gecesi hastanenin acil kapısında bir köpek bulduklarını söyleyen hemşireleri duyunca koşup baktım. Orada tanıştım Moçi’mle. Yaralıydı, üstü kirlenmişti. İçeri aldım, karnını doyurdum, temizledim. Ertesi gün veterinere götürdüm. Daha sonra da sahiplendim işte… Moçi’ye olan sevgim beni hayata bağladı. Bazı zamanlar bir terapi gibi iyi geldi bana olan sevgisi. Başını omzuma yaslayıp çaresiz kaldığım çok anda ayağa kalkmama yardım etmişliği vardır. İşten çıktıktan sonra direkt olarak eve gidip Moçi’ye kavuşmak isterim ben mesela, hiç dışarda oyalanmam.

Karşılık beklemeden sevilmenin insana kattığı yaşama sevinci… Gerçekten hayata tutunabilmenin en büyük sırrı sevmek, sevilmek koşulsuzca… Dilerim herkes böyle bir sevgiyi bir gün tadar.

Onunla beraber aktiviteler yapar mısınız?
Tabii ki! Biz onun rahat etmediği bir yere gitmeyiz zaten, tüm planlarımızı ona göre yaparız. Seyahat edeceksek Moçi’nin de gelebileceği şekilde ayarlarız programımızı. Bir de çok sosyal bir köpek, öyle çok sevilir ki; yolda ona olan sevgiden yürüyemezsiniz, o kadar diyorum. İş yerime de gelir benimle, acil servisin önünde oturur. Tabii zaman zaman korkan, fobisi olan kişiler de olur ama genel olarak köpeği görüp de ortamın sıcaklığını seven çok olur. Umarım onu hiçbir zaman kaybetmem. Ben yazdığım kitapta da bahsediyorum; Moçi’den asla vazgeçemem. O benim en kötü anlarımda yanımdaydı ve inanılmaz bir psikolojik destek verdi bana.

Peki, bahsettiğiniz kitabınızın konusuyla ilgili konuşalım mı biraz?
Ben çok uzun yıllar parayla oyun oynama alışkanlığına sahiptim. 6 yaşımdan beri vardı bu alışkanlığım. Misketle başladım, sonrasında ilerledi. Fakat 2,5 yıldır oynamıyorum. Moçi’nin varlığı sayesinde tamamen uzaklaştım. Yasal olarak Türkiye’de aklınıza gelebilecek tüm oyunları oynadım diyebilirim. Kumarhaneler yasaklanmamışken oralarda oynadım; kapandıktan sonra at yarışı, iddia… Aklınıza gelebilecek her türlü oyunu oynadım. 

 

Çok kaybettiniz mi peki?
Çok… Ben bütün hayatımı kaybettim. Çok fazla kaybettim. Bu bir tutkuydu, yaşandı bitti çok şükür. Bu oyundan daha çok tutku duyduğum tek şey ise hasta tedavi etmekti. Hiçbir zaman hastayı oyuna tercih etmedim. Bolu’nun Kıbrıscık diye bir ilçesinde görev yaptım, çok uzak bir yerdi mesela. Hakkari’de Irak sınırında Derecik’te çalıştım. Hiçbir koşulda ve yerde hastamı ihmal etmedim.

Yapılacak çok fazla aktivitenin olmadığı yerlerde bulunmanızın oynamanıza etkisi olmuş mudur?
Ben her türlü koşul ve mekânda oyun oynadım. Her durumda oyun oynama fırsatı yarattım kendime. Sonuç olarak ise her şeyimi kaybettim, yuvamı kaybettim.

Nasıl bıraktınız, nasıl vazgeçtiniz bu alışkanlıktan?
2,5 sene evvel eşimin gözlerine baktığım bir gece bu alışkanlığımdan vazgeçmeye söz verdim. Bu zamana kadar sözümü tuttum ve bundan sonra da oynayacak gibi değilim çünkü o tutkum kalmadı. Moçi de bu anlarda yardımcı oldu işte bana.

Hayır diyebilmek ne kadar önemli… Yeri geldiğinde başkasına ama en çok da kendine hayır diyebilmek, durdurabilmek kendini…

Peki, hep kayıplar mı yaşadınız, hiç kazanmadınız mı?
Kazandım, kazanmaz olur muyum hiç? Ama kazanmanızın da bir anlamı olmuyor. O kazancı değerlendiremeden para gidiyor elinizden. Çünkü artık sizin için paranın kıymeti kalmıyor, öyle düşünün. İşte tüm bu yaşadıklarımı anlattığım bir kitap çıkaracağım çok yakında. 

Kitabın ismi ya da tasarımı belli mi peki?
İsmini “Kumarbaz Bir Doktorun Anatomisi”  koymaya karar verdim. Tasarımıyla ilgili de maça kızı, sinek vale gibi kartların olduğu bir fikir var kafamda. İçine Moçi’yle olduğum 10-15 tane resim de ekleyeceğim. Ortaya 150 sayfa civarı bir kitap çıkacak gibi görünüyor.

Şimdi, bu alışkanlıktan kurtulduktan sonra neden yazmak istediniz peki?
Benim asıl amacım özür dilemekti. Ailemden, eski eşimden, eşimden ve çocuklarımdan özür dilemek…

Hiç aklınız yeniden oynamaya gitmiyor mu? Oldu ki Las Vegas’a gittiniz… Yine de oynamam diyebilir misiniz?
Asla. Gerçekten pişmanlık duyduğum bir şey bu benim için. Hatta Las Vegas özellikle görmek istediğim bir yer ama oraya da gitsem ben artık bu oyunu oynamam. Yeniden oynamaya başladığım anda onurumu kaybederim.  

Gelecekle ilgili hayalleriniz neler? Hayatınıza nasıl devam etmeyi istiyorsunuz ileride?
Mesleğimi yapmaya devam etmenin dışında bir de Ankara’da yaşamak gibi bir hayalim var. Oyun oynarken en sevdiğim oyunlardan biri at yarışıydı. Çok büyük bir tutkuydu bu spor benim için. Şimdi düşünüyorum da bir atım olsun, binicilikle uğraşayım isterim açıkçası.

Bu kurtuluş sürecinde psikolojik bir destek aldınız mı?
Profesyonel anlamda almadım. En büyük destek Moçi, eşim ve ailemdi. Ben size bu alışkanlıktan vazgeçtiğim günü anlatayım da öyle bitirelim sohbeti. Çok büyük bir ödeme yapmam gereken bir haftaya girmiştim. Garanti olarak görülen bir kupon yapmıştım ve yüklü bir para alacaktım. Çok basit bir maçtı. Fakat maç beklediğim gibi bitmedi ve ben kaybettim. Eve geldiğimde eşime bu durumu anlattım ve tüm çaresizliklere rağmen bana “Canın sağ olsun.” dediğini duyduğum an kesin kararımı verdim. Bir daha da asla oynamadım.

Hasan Bey’i bu alışkanlığından kurtaran desteklediği takıma fazladan atılan tek bir goldü. Belki o gün o gol skora işlenmemiş olsaydı, bugün Hasan Bey bu alışkanlığından kurtulmuş olmayacaktı…