Glutatyon(GSH); glutamat, sistein ve metionin olmak üzere 3 amino asitten üretilir. 
Hemen hemen bütün ökaryotik hücrelerde sentezlenir. Bundan dolayı vücutta yüksek yoğunluklarda bulunur. Glutatyonun yaklaşık olarak %85-90’ı sitoplazmada bulunur. 

Vücut kendi glutatyonunu üretir ve glutatyon normalde vücutta geri dönüştürülür. Üretilen bu glutatyon beslenme, kirlilik, toksinler, ilaçlar, stres, travma, yaşlanma, enfeksiyonlar ve radyasyon gibi etkenler sebebi ile azalabilir. Yeterli hücre içi glutatyon, hücrenin hayatta kalması için gereklidir. 
Vücutta, antioksidan savunma kapasitesi, enzimatik ve enzimatik olmayan sistemlerden oluşur. Enzimatik olmayan bu sistemleri ise glutatyon temsil eder. Yani vücudumuzdaki birçok hastalığın oluşmasına veya ilerlemesine sebep olan oksidatif stresin azaltılmasında büyük etkisi vardır. Bunun yanında redoks dengesinin korunmasında, metabolik detoksifikasyonun arttırılmasında ve bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde de önemli bir rol oynar. Civa ve kalıcı organik kirleticiler gibi bileşiklerin atılımını arttırma kabiliyeti sayesinde vücut toksin yükünü hafifletme konusunda da oldukça önemli bir etkisi vardır. Düzenlenmemiş oksidatif stres, yetersiz beslenme veya çevresel kirleticilere maruz kalmaya bağlı artan toksik yük sebebi ile glutatyon ihtiyacı da artmaktadır. 
Araştırmalar, birçok kronik hastalığın glutatyon düzeylerinde bir azalma ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Arttırılan glutatyon düzeyleri, bu hastalıkların ilerlemesini önlemeye ve/veya hafifletmeye yardımcı olmaktadır. Bu hastalıklara; yaşlanma ve yaşlılığa bağlı hastalıklar, Alzheimer hastalığı, kanser, kronik karaciğer hastalığı, kognitif bozukluk, kistik fibrozis, diyabet (özellikle kontrolünde zorluk yaşananlar), insan immün yetmezlik virüsü (HIV) / edinilmiş immün yetmezlik sendromu (AIDS), hipertansiyon, hem erkeklerde hem de kadınlarda kısırlık, lupus, akıl sağlığı bozuklukları, multipl skleroz (MS), nörodejeneratif hastalıklar, Parkinson hastalığı gibi hastalıklar örnek olarak verilebilir. 
 



Glutatyon Kullanımı 

Hastalık durumunda düşük glutatyon seviyesini arttırmak için oral yoldan verilen glutatyonun sindirim enzimleri tarafından parçalanıp parçalanmayacağı konusunda bazı tartışmalar olmuştur. Bu teoriyi destekleyen bazı çalışmalarda, akut veya kronik (dört hafta) oral glutatyon takviyesine rağmen glutatyon seviyelerinde veya oksidatif stres parametrelerinde hiçbir değişiklik görülmemiş veya düşük bir
düzeyde görülmüştür. Oral yolla alınan glutatyon veya glutatyon öncülerinin biyoyararlanımının %5-10 arasında değiştiği belirtilmektedir. Biyoyararlanımın bu kadar düşük olması akıllara intravenöz (damardan) yöntemini getirmektedir. Oral alımın tersine intravenöz glutatyon veya glutatyon öncüsü(NAC, metionin) verildiği takdirde özellikle beyin glutatyon düzeyinin çok daha hızlı ve etkili yükseldiği görülmüştür. Bazı çalışmalara göre yalnızca bir intravenöz NAC dozu beyin glutatyon seviyelerini önemli ölçüde arttırmıştır. 
Bireyde glutatyon desteği gerekmese bile sağlıklı bir yaşam için glutatyon seviyesinin artmasını sağlayan, glutatyon öncülerinden ve glutatyondan zengin olan gıdaların diyetle alımının optimize edilmesi gerekmektedir. Bu sayede glutatyon düzeyinin yükseltilmesi, hayat kalitesini arttıran, nispeten basit, düşük maliyetli ve güvenli bir yaklaşımdır. Yağsız protein kaynakları, brassica sebzeler (lahana, brokoli, kereviz vs.), polifenol açısından zengin meyve ve sebzeler, otlar ve baharatlar, yeşil çay ve balıklar gibi omega-3 yağ asidi bakımından zengin gıdaların glutatyon seviyesini yükselttiklerine dair kanıtlar vardır. 
Glutatyon veya glutatyon öncülerinden zengin besinler için; kuşkonmaz, brokoli, karnabahar, havuç, salatalık, taze fasulye, yeşil ve sarı kabak, yeşil biber, maydanoz, ıspanak, domates gibi sebzeler; muz, greyfurt, limon, çilek, avokado, mango gibi meyveler örnek olarak verilebilir. 
Ancak bu besinlerden bazıları bazı hastalıklarda (örn:huzursuk bağırsak sendromu) olumsuz etkilere sebep olabileceği için mutlaka bir uzmana danışılarak tüketilmelidir.