Asansör sektörüne nasıl girdiniz Murat Bey, biraz bahseder misiniz?

Sektöre, 1995 yılında, üniversiteye hazırlanırken telefonlara bakmak üzere, tesadüfen girdim aslında. Kocaeli’nin en eski asansörcüsü, dürüstlüğü ve sağlam kişiliği ile tanınan Eyüp Akkuş’un yanında çıraklıktan başlayan bir serüvenin henüz başında olduğumu fark edemeyecek kadar gençtim açıkçası. Eyüp Usta’nın hem işime hem de karakterimin şekillenmesine çok fazla katkısı çok olmuştur. Kendisine minnettarım.

Sonra nasıl ilerlediniz sektörde?

1997 yılında başlayarak, önce Kocaeli Üniversitesi Büro Yönetimi, daha sonra Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Endüstriyel Elektronik ve son olarak da Anadolu Üniversitesi İşletme bölümlerini bitirdim. Bu arada hiç ara vermeden Eyüp Usta ile çalışmaya devam ettim. 1999 depreminden sonra Eyüp Usta yorulduğunu ve işi bırakacağını ifade ettiğinde, ben ve oğlu Fatih Akkuş, şirkete ortak olmak kaydıyla bayrağı devir aldık. 2000 yılından 2010 yılına kadar ES Asansör’de ortaklığımız devam etti. Sonrasında ortaklıktan ayrılarak kendi firmamı, Üstün Mühendislik Asansör’ü kurdum. Kısacası, tesadüfen girdiğim bu sektörde severek devam ettim. Ancak yine de ilerde bana itibar kazandıracak bir yolda olduğumu fark etmiş değildim ;)

İşinizde neleri seviyorsunuz peki?

İşin her bölümünde çalışmış biri olarak; sahada çıraklığından ustalığına, ekip çalışması, pazarlama, koordinasyon, müşteri ilişkilerine kadar her birimin ayrı bir güzelliği ve tadı olduğunu düşünüyorum. Bir de yaptığımız iş asansör olunca bir engellinin ya da yaşlının önemli bir ihtiyacını görmüş olmanın ayrı bir hazzı da oluyor. Müşteri olarak tanımladığımız kişi ya da kurumlarla ilişkilerimizde, işlerimizin tamamlanmasının ardından dostluk ilişkisi de kurmuş olmak; hem sosyal yaşantımız açısından hem de işimizi doğru yaptığımızın teyidi açısından olumlu ve keyifli bir durum. Biz marka olma yolunda ilerleyen idealist bir firma ve 24 sabit personele ek olarak taşeron çalışanlarımız ile birlikte toplamda 45 kişilik bir aileyiz. 

Daha çok hangi bölgelere hizmet veriyorsunuz?

Kocaeli dışında Sakarya, Düzce, İstanbul ve Zonguldak başta olmak üzere Türkiye’nin farklı illerinde işler yapıyoruz. Münferit olarak Gürcistan ve Azerbaycan’da da projelerimiz oldu. Genel olarak üst segment ve iyi projelerde yer almayı uygun buluyoruz.

Sektörün bir derneği var mı?

Evet, ve benim çıraklıktan müdürlüğe kadar her bölümde çalıştığım halde içinde bulunduğum mesleğin bendeki kırılma noktası 2003 yılında TASİAD (Tüm Asansör Sanayici ve İş Adamları Derneği) üyeliğim ile başladı. 2004 yılında yürürlülüğe girecek bir yönetmelikle birlikte tüm asansörler artık Avrupa standartlarına ve CE işaretine göre üretilecekti. Tüm meslektaşlarım gibi ben de çok tedirgindim. Tedirginliğimi yok etmek ve yeni standardı doğru anlamak amacıyla seminerlere ve eğitimlere katılmaya başladım. Serdar Tavaslıoğlu, sektörümüzdeki herkes tarafından tanınan biridir. Bir eğitimde sorduğum soruya “Hangi derneğe üyesiniz?” diye cevap verdiğinde bende şimşek çaktı. Sonrasında hemen derneğe üye oldum. O zamanlar çok etkin değildi derneğimiz. Bir sonraki dönem Yönetim Kurulu’na girdim. 24 yaşında, derneğin en genç YK üyesi olarak fikirlerimle ve idealist yapımla ön plana çıkmaya başlamıştım. Eğitimini aldığım için bir sonraki yıldan başlayarak 2010 yılına kadar derneğin Genel Sekreterliği’ni yürüttüm. Dernek çalışmaları bana sektörde farklı kapılar açtı, büyük işletmeler ve fabrika sahipleriyle görüşmem vizyonumu geliştirdi, tüm emeği ve üretim proseslerini gözlemleme şansı buldum, her fabrikanın ve sahibinin başarı hikâyelerini dinledim ve anladım ki, hiçbir başarı tesadüf değildir. TASİAD ile birlikte vizyon, hedef ve hayat görüşüm derinden etkilendi ve değişti. Böylece, Eyüp Akkuş ile başlayan dürüstlük temelli mesleğime yeni değerler eklenmiş oldu.

Eminiz ki siz de sektörü geliştirmişsinizdir…

Bunun için elimden geleni yaptım, hala da yapıyorum… Derneğe Kocaeli’den üye olan ilk ve tek kişi olmakla kalmadım, o yıllarda uluslararası firmaların iştiraki olan diğer derneğin Bakanlık ve yönetmelikler nezdinde bürokraside ne kadar etkin olduğunu fark ederek yerli piyasayı korumak adına yürütülen çalışmaların içinde gece gündüz demeden bulundum. Türkiye’deki tüm diğer dernekleri biraya getirerek bir federasyon kurulması için canla başla çalışan bir ekibin içinde yer aldım. 2008 yılında Abdurrahman Aksöz ve rahmetli Seyfettin Akbaş’ın da içinde bulunduğu bir komisyon ile Türkiye’nin muhtelif yerlerindeki tüm asansör dernekleriyle yaptığımız toplantılar neticesinde, 2011 yılında Ankara’da ASFED (Asansör Federasyonu)’i kurduk. Federasyonda Delege ve Yardımcı Yönetim Kurulu Üyesi olarak görevimi devam ettirmekteyim. Önümüzdeki federasyon seçimlerinde daha etkin rol almak ve hatta delege meslektaşlarımın teveccühü ile Genel Sekreterlik görevini ifa etmeyi çok arzuluyorum. Çok daha etkin bir federasyon yapısı olmasını sağlayacağımız bir yönetimle sektörümüze çok daha faydalı olunabileceği kanaatindeyim. Örneğin federasyon temsilcilerinin bakanlarla, mülki idare amirleriyle ve hatta Cumhurbaşkanı ile iletişim kurabilmesi gerektiği düşüncesindeyim.

Günümüzde TASİAD olarak, vizyon ve hedefleri olan yeni Yönetim Kurulu yapısı ile Sanayi ve Teknoloji, Gümrük ve Ticaret Bakanları, TOKİ Başkanı ve İstanbul Valisi ile dernek olarak birebir münasebetler kurabilir durumdayız. Derneğimizin vizyonunu federasyonumuza da tezahür ettirebilirsek sektörümüze unutulmaz ve faydası tartışılmaz bir ivme katabiliriz.

Planladığım gibi yakın zamanda emekli olunca da sektörden uzaklaşmayı düşünmüyorum; aksine politikasında olmayı ve danışmanlık yapmayı isterim. 

TASİAD derneğinin üyelerine katkısı nedir?

Çıkacak olan her yönetmelikte Bakanlık ile görüş alışverişi yapıyor ve gerekirse yönetmelikte değişiklikler yapılması adına komisyonlarımız çalışıyor ve talepte bulunuyoruz. Avrupa, alt yapısı ile yönetmeliğe ve değişikliğe hazır oluyor ancak biz henüz alt yapı olmadan aynı yönetmeliğe üst yapı oluşturmak zorunda kalıyoruz. Dernek olarak işte bazen de bu durumların önüne geçmeye ya da kolaylaştırmaya çalışıyoruz.

Geçtiğimiz yılın sonunda Kocaeli’de de dernekleşme çalışması gerçekleştirdik. Otuzun üstünde firma ile yoğun toplantılar ve çalışmalar gerçekleştirdik ancak bazı firmalardan kaynaklanan husumetler nedeni ile şimdilik devam ettiremedik. İnanıyorum ki er ya da geç Kocaeli’de bir dernek kurulacak ve doğru çalışmalar yapılacaktır. Ben içinde olsam da olmasam da, maddi ve manevi her türlü desteği vermeye hazırım. Benim taleplerim ve tavırlarım sektörün kazanması ve hepimizin kar etmesi içindir.

Diğer asansör firmaları ile nasıl rekabet ediyorsunuz peki?

Türkiye’de yaklaşık 2500 adet Sanayi Sicil Belge’li ve bir o kadar da kayıtsız firma mevcut, bunların yaklaşık 1000 adedi de İstanbul’da bulunuyor. Asansör imal etmek otomobil imal etmekten çok farklı değildir aslında. Ancak zaman zaman bu işin bir mühendislik işi olduğunu ve proseslerini algılayamayan merdiven altı firmalar, maliyetin altında fiyatlar ile teklif sunmaları nedeniyle rekabette haksızlık yaratıyor. Bu firmalar doğru maliyet hesabı yapamadıklarından teklif verdikleri işi ya tamamlayamıyor ya da taahhüt edilenden eksik olarak tamamlıyor. Ancak teklif aşamasında aynı kategoride değerlendiriliyor olmamız bizim ve bizim gibi işini doğru prosesle yöneten meslektaşlarımın aynı zamanda nihai tüketicinin zarar görmesine neden olmaktadır. Uluslararası firmalar ise tekelleşmek için fiyatlarını maliyet hesaplarına aykırı olarak düşük tutmakta ve tüm dünyayı ülke ülke paylaştıkları gibi ülkemizi de paylaşma arzusu içindedirler. Henüz paylaşamadıkları, talep açısından oldukça zengin olan Türkiye’de bu konuda işverenlerin yerli sermayeyi koruyacak bir tutum içinde olması önem arz etmektedir. Yerel firma olarak bizler, 3 m/sn hızdan daha hızlı asansör üretemiyoruz. Hız arttığında gereken ayrı bir teknoloji var ve bunu şu an sadece uluslararası firmalar yapabiliyor. Bizim değerli asansör sanayicileri olarak bununla ilgili AR-GE çalışmasını başlatmamız gerekiyor. Bu konu dernekte gündemimizde… Eğer içimizden güçlü firmalar çıkartamazsak uzun vadede ülkemiz de uluslararası firmalar tarafından paylaşılacaktır. Bu konu destekle de çok ilgili…    %5-10 daha ucuz diye uluslararası bir firma ile çalışmak, projenin değerini artırmaz ancak ülkenin değerini düşürür. Bu nedenle tüm müteahhitlere, yerli firmalar ile çalışmalarını tavsiye ediyorum. Bu anlayış herşeyde böyle olmalı… 2. Dünya Savaşı sonrası Almanya’yı düşünün. 1 bavul para, 1 aylık maaştı yani para o kadar değersizdi. 50-60 yılda geldiği yere bakın. Aynı anlayışla gitsek ve üretsek bizim önümüzde kimse duramaz. Maalesef ki biz kişisel menfaatleri külli menfaatlerden üstte tutuyoruz…

Mevcut ekonomik durumumuz hakkında neler düşünüyorsunuz?

2018 planladığımız gibi gitmedi maalesef. Firma olarak 2017 ciromuzun 3 katını hedef koymuş ve hem personel hem ekipman açısından alt yapısını oluşturmuş durumda idik. Ancak çoğunluk gibi biz de ters ayakta yakalandık. Önce suni hamleler, inşaat sektörünün durmaya yakın yavaşlaması ve son olarak döviz savaşı. Döviz ne olursa olsun bir noktada yerini bulacaktır, ancak o noktada yükselen diğer değerler azalmayacaktır. Bu nedenle bu ülkede yaşayan her vatansever, yatırım yapmaya devam etmelidir diye düşünüyorum. Bölgemizde iflas söylentileri çıkan inşaat firmaları hepimiz gibi krize yakalanmış olabilirler ancak ben işin içinde olduğumdan biliyorum ki bunlar sadece söylenti ve bu firmalar büyük ve köklü firmalar olduklarından toparlanıp projelerine devam edeceklerdir. Unutulmamalıdır ki “hiçbir başarı tesadüf değildir”. Bu itibarlı firmalardan daire alan her tüketici orta ve uzun vadede kesinlikle kazançlı çıkacaktır. Dövize yatırım yapmaktan ziyade inşaat sektörü desteklenmelidir. Ve bu arada siyasetçiler dâhil herkes elindeki Dolarları bozdurmalıdır elbette. Bugün Dolardan kar etmeye çalışanlar vatanseverlikten bahsedemez ve zamdan şikâyet edemez. Çünkü o zaman sen de bu durumun bir parçasısın ve duruma katkıda bulunuyorsun.

Biraz da hobilerinizden ve sevdiğiniz şeylerden bahsedelim mi?:)

Özellikle son 5 yıldır kitap okumayı çok seviyorum… Sabahattin Ali’nin hayranıyım. Zülfü Livaneli’nin düşünüldüğünün tam aksine çok inançlı bir insan olduğunu ve Ahmet Altan’ın zaman makinesindeyaşadığını düşünüyorum. Kılıç Yarası’nı okuyan ne demek istediğimi anlayacaktır. Aksi halde Osmanlı dönemini kimse bu kadar iyi analiz edemezdi.

Fırsat buldukça ailemle zaman geçirmekten keyif alıyorum. Ben biraz deliyimdir, bana ayak uydurduklarınla hemen her şeyi yapabiliriz:) Sandalla açılıp balık tutarız, anlık kararlarla İstanbul’da çok önemli bir konser ya da tiyatroya rezervasyon olmadan gidebiliriz. Eğlenmeyi seviyorum, içimde küçük bir çocuk var hala ve bunu fark eden 12 yaşındaki oğlum bana sürekli “Sen ne zaman büyüyeceksin baba?” diye soruyor:) Çocuk ruhlu, ak sakallı bir adamım yani...

İçinizdeki çocuğun yaşaması ne güzel… Bu çocuğun başka hayalleri var mı hayatta?

Kendimi bildim bileli pilot olmak istemişimdir ve bugüne kadar olamadım ama bir gün mutlaka olacağım:) En azından eğitim alıp uçak kullanmak istiyorum. Bununla birlikte çok iyi bir sesim olmasa da şarkı söylemeyi çok seviyorum. Bu konuda da eğitim alıp kendimi geliştirmek istiyorum. Hayallerimi gerçeğe dönüştürmek için de çalışma arkadaşlarımın ortak olacağı bir düzen kurup ticaretten emekli olmak istiyorum. Bunun için gece gündüz çalıştığımı söyleyebilirim. İnsan hayatta mutlu olduğu şeyleri yapmalı… Hayatın amacı bu bence.

Kesinlikle öyle… Peki, hayattaki diğer değerleriniz nelerdir?

İnsanlara güven telkin eden bir yapım olduğunun farkındayım ama beni tatmin eden şey güven vermek değil bu güvene layık olabilmek. Verdiğim söz benim için çok önemlidir, varımla yoğumla buna uymaya çalışırım. Hayatımın her alanında böyledir bu… 

Oğluma tek tavsiyemse “Ne iş yaparsan yap, mutlu olacağın işi yap.” İnsan, mutlu olduğu işte başarı sağlar ve başarılı olduğu işte para kazanır. Bu nedenle amaç para kazanmak değil mutlu olmak olmalı. 

Çocuklarımız zarar görmesin diye onları kontrol ederken özgüvenlerini korumak için tercihlerine de saygı göstermeliyiz.

Her insan kendi yaşamında bir evrimin içindedir. Bir çemberin dışındaysan o şey sana sıkıcı gelir ve içine girdiğinde onsuz olamazsın. İnsan kendi kendini motive eden bir varlıktır…

Eşinizle nasıl tanıştınız?

Eşimle üniversitede, kantinde tanıştık… Güzelliğinden daha fazla dürüst olduğunu anlamamla onunla evlenmeye karar vermem bir oldu. Bu zamanda dürüst insan bulmak çok zor ve ben hayat arkadaşımın dünyanın en doğru ve dürüst insanı olmasından dolayı çok talihli olduğumu düşünüyorum.

Sizce aşk nedir?

Aşk benim:) Aşk, değerler üzerine yaşanmalı, değerler örtüşmeli yoksa tutkudan öteye geçemez. Aynı anda, aynı şeyleri düşünüp, hiç konuşmadan yaşayabiliyorsan eğer, aşkı en güzel şekilde yaşarsın. Ve herkes âşık olamaz. Âşık olabilmek ve yaşayabilmek yetenek ister. Herkes de bu yeteneğe sahip değildir ya da sahip olup farkında değildir. Her şeye karşı aşk duyulabilir; ağaçlara, böceklere, hayata; kimisi kendine, kimisi de sesine âşıktır… Ve elbette en güzeli yaratıcıya duyulan aşktır… 

Peki, sizce geçici bir duygu mudur aşk?

Gerçek aşk bitmez. Herkes kendini aşktan yoksun hissediyor ama kimse aşkı yaşamak için çaba sarf etmiyor. Karşısındakini âşık edip, değiştirip sonra o kişinin gerçek olmadığını fark ediyor ve aşk bitti sanıyor. Örneğin ben sesim kötü olduğu halde sesime ve şarkı söylemeye aşığım, bir gün Tuncel kurtiz gibi çatal olsa sesim, bu aşk asla değişmez:) 

Özdemir Asaf’ın bununla ilgili ‘’Yarış’’ isimli çok güzel bir şiiri var…

“Herkes herkesi seviyor…

Hepsi de başka türlü seviyor…

Herkes herkesi sevmesin,gerek yok.

Adam azaldı, sevgi de elden gidiyor.

‘Bana, sen haklısın diyorlar,

Hayır hayır,ben çok haklıyım… Bilen biliyor.

Bu yarışın dışında kalanlar,

Adamı sevgi, sevgiyi de adam ediyor.”

Keyifli sohbetiniz için çok teşekkür ederiz Murat Bey.

Time Kocaeli olarak bu yılı olabilecek en karlı şekilde bitirip hayallerinize giden yolda ilerlemenizi dileriz..

Aşk’la ve mutlulukla kalın…