Kendinde en çok neyi seviyorsun deseler, sınırlarımı derim. Sınırlarımı bildikçe ve onlara sahip çıktığımı gördükçe daha çok seviyorum kendimi. Benim olanı başkasının ihlal etmesine müsaade etmedikçe kendime daha çok sahip çıkmaya, sevmeye hevesim oluyor.
Bir yolculuğa çıktığınızda; bahçesinde çok güzel meyve ağaçlarının, sebzelerin, birbirinden sevimli hayvanların, kocaman bir hamağın, havuzun olduğu güzel bir evin önünden geçtiğinizi düşünün. Evin sahipleri bahçeyi sağlam çitlerle çevrelemişler, sevimli de bir kapı yapmışlar eve ve bahçeye giriş için. Bahçedeki ağaçların meyveleri çok lezzetli görünüyor, izin almadan bahçeye dalıp meyvelerden birkaç tane koparır mısınız? Siz bunu yapmaya kalktığınızda ev sahibinin tavrı ne olur? 
Muhtemelen ağaçlardan bahçe sınırına daha yakın olanı gözünüze kestirir onun sınırdan taşan dallarından birkaç meyve koparmaya çalışırsınız. Bunu gören ev sahibi size bu kadarını almanız için nazikçe müsaade edebilir ya da etmez. Ancak siz bu meyvelerin zaten onun emeğinin ürünü olduğunu bildiğiniz için bütün meyveleri sizinle paylaşmadığı için ona kızmazsınız. Bahçedeki havuza izinsiz bir şekilde girip yüzme hakkını kendinizde bulmazsınız. Orası onun sınırları içindedir bilirsiniz, gönül koymazsınız ve ev sahibi sizi davet etmeden sınırdan bir adım ileriye gitmezsiniz. Bahçesinde mangal yakmaya çalışmazsınız. Kümese girip tavukların yumurtasından torbanıza doldurmazsınız. Ev sahibinin izni olmadan bunları yapmaya kalkarsanız muhtemelen özel alanına birilerinin tacizde bulunduğu, bunun tehlike arz edeceği fikriyle savunma sistemi devreye girer ve hiddetli bir karşılık alırsınız. Sizin bunu neden yaptığınız önemli değildir o an. Önemli olan onun sınırına izinsiz girmeye çalışmanız ve onun olanlardan faydalanmaya çalışmış olmanızdır. 
Ancak nezaketli bir şekilde kapıyı çalıp içeriye girip giremeyeceğinizi sorup, birkaç meyveden tatmak için izin isterseniz size dallardaki en olgunları toplayıp üzerine bir de çay ikram etmeyi teklif edebilir. Koca hamakta biraz dinlenmenize de izin verebilir. Sizi evde bir akşam yemeğine davet etmediği için ona hala kırılmazsınız. Onun için bahçede bir çay içmekten öteye gitmemeliyse ilişkiniz, en başta size benim sınırlarımdan bu kadar içeri girebilirsin mesajını verdiği için bu yine sorun olmaz. 

Ev sahibi bir keresinde havuzuna izinsiz girdiğinizde sessiz kalıp size bunu ne zaman isterseniz yapabileceğiniz mesajını verdikten sonra başka sefer havuza girdiğinizde size öfkelenirse, siz bunun ev sahibi için ne zaman, neden problem olduğunu anlayamaz ve daha önce buna müsaade ettiğini için şansınızı birkaç kere daha deneyebilirsiniz. Ev sahibi hala dengeli bir tavır gösteremediğinden her ziyarette yanınıza başka arkadaşlarınızı da getirip evi istila edebilirsiniz. Her gelen ağaçlardaki meyveleri hoyratça koparmaya başlamış, hamağa 3 kişi binmeye çalışmış ve koparmış, yumurtaları toplamış, havuza temizlik kapasitesinin üzerinde kişiler girmeye başlamış, suyu pisletmiştir artık. 
Önünden geçerken imrendiğiniz, içine girmek için heves ettiğiniz ve sınırlarına saygı duyduğunuz bahçe değildir artık orası. Ne size tat verir ne de yanınızda gelenlere. Ev sahibi de onu tanıdığınız sevecenliğinde ve cömertliğinde değildir artık. İlk başta ne keyifliydi oysa o bahçede bir fincan çay içmek, ikram edilen birkaç meyveyi tatmak. Hoyrat davranılan dalların meyve bile vermediğini görürsünüz. Oysa meyve vermek ağacın doğasında var, hiç tükenmez sanmıştınız.
Bir yeri bir şeyi istila etmenin kimseye faydası yoktur. Sınırlar iyidir, güzeldir. Kimsenin sınırlarını istila etmemeniz, kendi sınırlarınıza sahip çıkmanız dileğiyle… 
Hoş geldin mart, hoş geldin bahar.