Motosikletimle Yahya Kaptan’dan çıkmış tramvay yolu üzerinden İzmit’e doğru ilerlerken aniden başlayan yağmur, beni o huzur ve lezzet dolu tentenin altına götürdü. Haftanın her günü önünden defalarca geçtiğim ama görmediğim o dükkan meğerse bundan sonra sık sık gideceğim özel bir yere dönüşecekmiş J
Hem kendim hem de motorum ıslanmasın diye tramvay yolu üzerinden giderken yavaştan başlamıştı yağmur. İlk önce hemen bir yere saklanmak geçmedi aklımdan. Yola biraz daha devam etmeye çalışırken yağmur aniden hızlandı.
Kadere bak.. Tam da o an işte oradaymışım. Deniz Simit Sarayı’nın önünde. Aslında dükkanın önündeki tenteyi görünce camda yazan simit fırını yazısını dahi okumadan motoru önüne çekmiştim.
Ayıp Olmasın Diye Bir Simit Yiyeyim Dedim
Aslında biraz da karnım açtı. Simit zaten çok severim. Kentin farklı yerlerinde birçok simit fırınında simit yemişliğim var. Ama burada böylece tesadüf eseri olarak bulunup ayıp olmasın diye sipariş ettiğim simit meğer hayatımda yediğim en lezzetli simitmiş.
Simidimin yanına bir de çay istedim. Sonra içerde çalışan hanımefendiye “peki peynir falan var mı bunun yanında” diye sordum. Ancak burada sadece simit ve her daim taze çay varmış. Ama simit ki ne simit... Sabah 06:00 ile 18:00 arasında her an fırınlarından yeni çıkmış çıtır çıtır ve gevrek. Hatta tam ayarında hafif yanık. Nasıl bir standart varsa hep aynı çıtırlıkta. Sıcacık daha fırından yeni çıkmış.
O kadar hoş bir ortamı var ki.. Tam kapının önünde dalları yolu gölgeleyen bir çınar ağacı. Fırının kapısının önünde 3 – 4 tane mini masa ve oranın maskotu gibi takılan sevimli kedi.
Bu simit fırınının olduğu yerin tam karşı tarafında bir market var. Orada bunu benden başka yapan var mı bilmiyorum ama ben durumu biraz farklı boyutlara taşıdım.
“Bizde peynir vs maalesef yok” dedikleri an hemen karşı taraftaki market ile göz göze geldim. Hemen, “Siz o zaman çayı koyun ben karşıdan bir şeyler alıp geliyorum” dedim. Bir koşu markete gidip aç bitir dil peyniri, hindi jambon ve kutu içindeki minik domateslerden.
İşte her şey istediğim gibiydi. O minik tahta masada fırından 30 saniye önce çıkmış simitler, marketten aldıklarım ve taze sıcacık çay..
Sonra ne mi odu ?
Ertesi gün sabah kahvaltısı için tekrar gittim. Yine önce market sonra fırın ve sıcacık simit.. Fırının sahipleri ve çalışanları son derece samimi ve sıcakkanlı insanlar.
O ortam, o çınar ağacı, o tahta masalar, o kedi...
Hepsi nar gibi kızarmış çıtır simitlerin muhteşemliğini daha da farklı bir boyuta taşıyor.
Sonra ne mi oldu ?
Birkaç gün sonra annem ve babam ile gittim.. Bayıldılar. İnanılmaz sevdiler simitleri ve ortamı. Şimdi annem, ablamlar ile konuşmuş telefonda anlatmış burayı. 1-2 güne beraber kahvaltıya gideceklermiş J
İşte böyle bir aşk hikayesi J Tesadüfen tanıştık..
Yani resmen yağmurdan kaçarken SİMİDE TUTULDUM J
Artık haliyle, sık sık burada olacağım...
Yorumlar (0)