Levent, yeni kiraladığı ev için Arizona’da yaşayan Amerikalı arkadaşının eşyalarından bir kısmını almak istediğinde, bana da eşlik edip edemeyeceğimi sordu. Bana gezmek olsun!
San Diego’dan kırmızı kamyonete atladık, ver elini Arizona! Kamyonet, Levent’in arkadaşının emaneti olduğundan, daha bir özenli kullandık. O direksiyondayken ben uyukladım, ben kullandığımda o. Böyle böyle yolu tamamladık.
Amerikalı ailenin muhteşem evine, verilen tarifle zorlanmadan ulaştık. Evin sahibi, Türkiye’de kaldığı dönemde öğrendiği kuru fasulye, pilav ve turşudan oluşan nefis bir öğle yemeği hazırlamıştı. Hoş bir sürprizdi.
Yemek sırasında, bulundukları yere 45 mil mesafede, 1935 yılında inşa edilen ilginç bir anıt mezardan bahsettiler. Üzerinde bakırdan bir deve figürü bulunan bu mezar, bir Osmanlı vatandaşına aitti. Üstelik her yıl Ocak ayında, bu kişi adına son derece renkli bir festival düzenleniyor, hakkında makaleler, hatta kitaplar yazılıyordu.
Merak ettik. Yemekten sonra Levent’in Amerikalı arkadaşı rehberliğinde yola koyulduk. Araştırınca öğrendik ki, bu anıt mezarın sahibi Hacı Ali, nam-ı diğer Hi Jolly idi. Hacı Ali ismini telaffuz edemeyen Amerikalılar ona Hi Jolly demişlerdi—“Neşe dolu adam.”
Peki Osmanlı nere, Amerika nere? Hacı Ali’nin yolu nasıl olmuş da dünyanın öbür ucuna düşmüş?
Garip ama gerçek bir hikâye…
1846’da ABD, Meksika Savaşı’nın ardından Arizona topraklarını ele geçiriyor. Ancak çöl ikliminde atlarla ve katırlarla ulaşım sağlamak oldukça zor. Amerikalılar, çöllerde seyahat etmek için en uygun hayvanın deve olduğuna karar veriyor ve Osmanlı Padişahı Abdülmecid’den yardım istiyorlar. Sonunda Osmanlı’dan 42 deve ve dört deveci getiriliyor. İşte Hacı Ali de onlardan biri.
Yıllar geçiyor, develer zamanla terk ediliyor ama Hacı Ali Arizona çöllerinde yaşamaya devam ediyor. Bir gün, bir devenin boynuna sarılmış hâlde ölü bulunuyor. İzmirli Hacı Ali’nin Amerika’daki serüveni böylece sona eriyor ama adı, çöllerde yankılanan Hi Jolly olarak yaşamaya devam ediyor.
Bu yazıyı, bir deve hikâyesiyle bitirelim:
Bir gün, anne deve ile yavrusu sohbet ediyormuş.
Yavru deve sormuş:
“Anne, neden bu kocaman, üç parmaklı ayaklarımız var?”
Anne cevap vermiş:
“Çölün yumuşak kumları üzerinde batmadan yürüyebilmemiz için.”
“Peki, neden bu uzun ve ağır kirpiklerimiz var?”
“Çöl fırtınalarında gözlerimize kum kaçmasın diye.”
“Peki, sırtımızdaki bu büyük hörgüçler ne işe yarıyor?”
“Uzun yolculuklarda susuz kalmamak için yağ depoluyoruz.”
Yavru deve bir süre düşünmüş, sonra gözlerini açarak sormuş:
“Tamam, anladım… Batmayan ayaklarımız, kum kaçırmayan kirpiklerimiz ve su depolayan hörgüçlerimiz var. Peki ama anne, neden biz hayvanat bahçesindeyiz?”
Kalın sağlıcakla.
Yorumlar (0)