Çok kıymetli Time Kocaeli okurları. Yaşamımızı sürdürdüğümüz dünya düzenini oluşturan her zerrenin bir hikâyesi vardır. Bu hikâyeleri genellikle bizlere ya büyüklerimiz, ya da tarihçiler anlatırlar. Hele de geçmişin mitolojik hikâyelerine bayılırız. Okurken veya dinlerken o anları yaşar gibi oluruz.

Bu ay çok severek ve dalından itinayla kopartarak yediğimiz faydası saymakla bitmez bir meyvenin hikâyesine ne dersiniz.

Okuduğumda beni çok etkilemişti. Oldukça hüzünlü ama, eğer ilk duyuyorsanız beğeneceğinizi düşünüyorum. Evet canlarım, bu hikâye;

Dut Ağacının Hikâyesi...                                                                                                                          Bir zamanlar birbirine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe, delikanlının ki ise Piremus idi.. Bunlar yan yana evlerde otururlardı. Birlikte büyümüşler, çocukluklarından beri birbirlerine büyük bir aşk beslemişlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezdi. Birbirlerine uygun bulmazlardı onları. Oysa onlar ölesiye seviyorlardı birbirlerini. İki evin arasında ailelerinin bilmedikleri bir  geçit vardı. Geceleri orada buluşurlar, seslerini duyarlar, aşklarını dile getirirlerdi. Bir gece ormandaki bir ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağacın altına Piremus’dan önce gelmişti. Oraya gittiğinde avını yeni yemiş, ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbı düşürmüştü. O sırada Piremus’da geldi ve gördükleri karşısında donup kalmıştı. Koca aslan ağzından akan kanlarla biricik sevgilisi Tispe’nin eşarbını parçalıyordu. O an aklına gelen ilk şey aslanın Tispe’yi parçalayarak yediğiydi. Piremus, Tispe’siz yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymak oldu. Buluşacakları ağacın altına gitti. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar içindeki cansız bedeni yere düştü. Tispe ise aşkını çok beklettiğini düşünerek mağaradan usul usul çıkmaya karar verdi. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti. Sevgilisinin cansız vücudu yerdeydi. Ve elinde kaçarken düşürdüğü eşarbı sımsıkı tutuyordu. Önce bir şey anlamayan genç kız eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce her şeyi anladı. Piremus, onun öldüğünü sanıp canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünmeden aynı hançeri alıp göğsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa, oda hiç çekinmeden canına kıyabilirdi. Ve hançeri sapladı. O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve daima altında buluştukları bu ağacı sevgililerin aşkına adadılar. Piremus’un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe’nin göz yaşlarını ağacın yapraklarına verdiler. O günden itibaren kara dut ağacının çıkmayan lekesini, sadece dut ağacının yaprakları temizler. İsterseniz bir deneyiniz. Dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin çıktığını göreceksiniz.

Herkese harika içeriklerle dolu bu sayımız ile birlikte çok güzel bir Ağustos ayı diliyorum...