Hep söylerim, çocukluk iyi hatırlanır. Benim için çocukluk; mahalle çeşmesinden omuzlara asılı küçük teneke kutularla su taşımak, tavuklara yem vermek, onları kümese toplamak; odun, talaş geldiğinde taşımak, bodruma açılan kapaktan zifiri karanlığa emekleyip odunları kapaktan anneme uzatmaktı. Ne çok korkardım, ama gıkım çıkmazdı. Anne ve babamın, hatta komşuların, şimdi angarya sayılan işlerini de yapardım. “Bakkala koş, fırına tepsiyi bırak, hamur al, pişi yapacağım.” — “Tamam anneciğim.”
En azından benim için çocukluk o kadar da kolay bir şey değildi. Zahmetli bir dönemdi. Hastalıklı, küçük, çelimsiz bir çocuk; çok da hesaba katılmayan birisi. Bir şeyleri kendiniz için yeniden inşa etmek zorunda olduğunuz bir dönemdi o yıllar. Ben öyle yaptım. Kitaplar yol gösterdi. Edebiyat, oradaki kelimeler bana bu dünyanın dışında da başka bir dünyayı hayal edebileceğimi, hatta ondan daha da hoş, daha şık, daha keyifli bir kurmacayı keşfettirdi sanırım. Hayal etmek, aynı zamanda kurmaca yaşamak ve yaşatmak… Aslında belki yazar olmanın taşları o günlerde döşeniyordu.
Kurmaca hayatıma girdi ve hiç çıkmadı. Kurmaya, mütemadiyen çokça üretmeye devam ediyorum.
“Kurmaca” sözcüğünü çok seviyorum. Aslında bence yeterince kullanmıyoruz. Mesela oyun kurmak… Oyunların hepsi kurmacadır. Çocukken çok aşina olduğumuz bir şey o; inşa etmek gibi bir şey. Bir şeyi yeniden kurmak ve inşa etmek.

Geriye dönüp baktığımda, en çok kitabı ortaokul ve lise yıllarımda okuduğumu söyleyebilirim. Çünkü liseden sonraki yıllar politik yıllardı. Daha belirlenmiş, adı konulmuş kitapları okuduk o yıllarda; davaya yönelik teorik kitaplar. Arkadaşlarımızla tartıştığımız, hangimizin daha çok politik kitap okuduğuna dair bir yarışın da olduğu yıllardı. Teorisi kuvvetli biri olmak istedim. Bunlara ilaveten mühendislik kitapları okumak zorunda olmam, başka kitapları okumama fırsat vermedi. Daha sonraları seçerek kitap okudum; daha çok öykü, anlatı ağırlıklı, otobiyografik kitaplardı bunlar.
Okur-yazar olmayan anne ve babam, ömürleri boyunca kitaplara, kitap okuyanlara, makam sahibi olanlara hayranlıkla bakan, onlardan söz eden, sürekli onları yücelten insanlardı. Bu anlamda benim için hakikaten bir rol modeldiler.
“Bazı insanlar ilim sahibi olmadan irfan sahibi olurlar” diye bir söz var, anne ve babam tam da böyleydi.
Kalın sağlıcakla.
Yorumlar (0)