İlk durağım, ülkenin kalbi Dublin’di. Sakin bir uçak yolculuğunun ardından şehre adım atar atmaz mimarisi, havası ve enerjisi beni büyüledi. Otele yerleşir yerleşmez kendimi sokaklara bıraktım. Akşam yemeği için girdiğimiz Brezilya restoranında meşhur Bife Acebolado’yu seçtik. Etin lezzeti ve çalışanların samimiyetiyle Dublin’deki ilk akşamım gerçekten unutulmaz oldu.
Ertesi sabah keşif günüydü. Önceden not aldığım o ünlü matcha dükkanına uğradım. Seveni kadar sevmeyeni de çoktu ama doğrusu, denemeye fazlasıyla değdi. Orada çalışan Kanoka ile uzun bir sohbete daldım; Türkiye’yi çok sevdiğini, hatta bir süre orada yaşadığını anlattı. Bu sıcak sohbet güne harika bir başlangıç oldu.
Günün ilerleyen saatlerinde Dublin’in sokaklarını adım adım keşfettim. İnternet üzerinden gördüğüm Books Upstairs’a uğrayıp rafların arasında kayboldum; ardından Lego mağazasında minik bir hatıra seçtim: sevimli bir Lego anahtarlık. Öğleden sonra, tesadüfen karşıma çıkan Captain America’s Restaurant & Bar beni bambaşka bir dünyaya taşıdı. Marvel hayranı biri olarak mekânın her köşesindeki detaylara hayran kaldım; gerçekten kendimi bir Marvel evreninin içinde gibi hissettim.
Akşamüzeri hava kararırken Dublin’in Halloween hazırlıkları dikkat çekmeye başladı. Süslenmiş vitrinler, balkabakları, örümcek ağlarıyla kaplı pencereler… Şehir adeta bir film setine dönüşmüştü. Ekim ayının sonuna yaklaştıkça Dublin’in enerjisi daha da hissediliyordu.
Dublin’deki günlerimin sonuna doğru görmek istediğim özel bir yer vardı: National Gallery of Ireland (İrlanda Ulusal Galerisi). Sanatı ve tarihi aynı çatı altında buluşturan bu galeri, şehrin kültürel kalbini oluşturuyordu. İrlandalı ve Avrupalı sanatçıların eserleri arasında dolaşmak, yolculuğuma bambaşka bir anlam kattı. Ayrıca Dublin’in renkli kapıları, şehre ayrı bir canlılık ve fotojenik bir güzellik katıyordu.


Dungarvan Günleri: Yeşilin Kalbinde Bir Mola
Dublin’in hareketli temposundan sonra rotamı İrlanda’nın güneyine, huzurlu sahil kasabası Dungarvan’a çevirdim. Şehre vardığım anda karşıma çıkan manzara, doğanın tüm tonlarını gözler önüne seriyordu. Burası hem deniz kokusunu hem de yeşilin dinginliğini aynı anda hissettiren bir yerdi.
Dungarvan’da birkaç gün geçirdim ve her anını ayrı sevdim. İlk günümü kasabanın sokaklarında gezerek, küçük dükkanlara ve marketlere uğrayarak geçirdim. İnsanlar son derece sıcakkanlıydı; her selamda bir gülümseme, her köşede küçük bir hikâye vardı. Marketlerde yerel ürünleri incelemek, farklı tatlar denemek ayrı bir keyifti.
Ertesi gün ise yeşil yol (Greenway) yürüyüşüne çıktım. Rüzgârın sesi, kuş cıvıltıları ve uzayıp giden yemyeşil patikalar… Dungarvan’ın doğasıyla baş başa kalmak tarifsiz bir huzur verdi. Yürüyüş boyunca manzaraya doyum olmadı; zaman zaman durup sadece sessizliği dinledim.
Akşam olduğunda kendimizi Merry’s Restaurant’ta bulduk. Atmosfer, yaklaşan Cadılar Bayramı’nın ruhunu taşıyordu. Balkabakları, örümcek ağları, loş ışıklar… Menüdeki seçenekler birbirinden özgündü. Güzel bir yemek seçip keyifli bir sohbet eşliğinde günü burada noktaladık. Dungarvan’daki bu akşam, İrlanda’nın sıcaklığını ve huzurunu en çok hissettiğim anlardan biri oldu.

Waterford
Tarih, Rüzgâr ve Cam Işıltısı…
Dungarvan’dan sonraki durağım, Waterford oldu. Burası İrlanda’nın en eski şehirlerinden biri ve Viking dönemine kadar uzanan tarihiyle ünlü. Nehir kenarında kurulmuş olan Waterford, hem sakin hem de canlı bir atmosfere sahipti.
Waterford’un dar sokaklarını keşfetmek, yerel pazarlarda dolaşmak ve şehrin ünlü kristal cam sanatlarını yakından görmek büyüleyiciydi. Renkli vitrinlerdeki cam eserler ışıkla dans ederken şehrin adeta parladığını hissettim. Günün sonunda nehir kıyısında oturup rüzgârı dinlemek, uzun yürüyüşlerin ardından harika bir molaydı.
Waterford bana hem tarih hem de huzur dolu bir ara durak sundu. Şehir, İrlanda’nın o meşhur “yeşil dinginliğini” bambaşka bir şekilde hissettirdi.
Cork
Şehrin Kalbinde…
Waterford’dan sonra yönümü Cork’a çevirdim. İrlanda’nın ikinci büyük şehri ve kültürün kalbi. Sahil kasabalarının sakinliğinden şehir hayatına geçmek heyecan vericiydi. Cork’un canlı sokaklarında müzik sesleri eksik olmuyor; her köşede farklı bir sanatçı, her kafede ayrı bir hikâye var.
Dublin’in enerjisini, Dungarvan’ın huzurunu, Waterford’un tarihini ve İrlanda’nın tüm yeşil tonlarını kalbimde taşıyarak bu yolculuğa devam ettim.

Son Durak
Dublin ve Temple Bar
İrlanda turumun son gününde Dublin’e geri döndüm ve şehrin simgesi Temple Bar’ı ziyaret ettim. Akşam ışıklarıyla parlayan sokaklar, canlı müzik ve kalabalık atmosferiyle gerçekten görülmeye değerdi. Burada dolaşmak, Dublin’in enerjisini ve neşesini en yoğun şekilde hissettiğim anlardan biriydi.
Son günümü hediye dükkanları ve marketlerde geçirerek sevdiklerime küçük anılar almakla değerlendirdim. Küçük hatıralar, gezinin en değerli parçalarından biri oluyor benim için.
Dublin, hissediyorum, hep böyle güzel kal… Kısa zaman içinde tekrar görüşeceğiz!
Öneriler
Dublin
• Trinity College Dublin & Book of Kells: Bu tarihi üniversite kampüsünde yer alan kitap ve kütüphane (Long Room) mutlaka görülmeli.
• Guinness Storehouse: Şehrin ikonik bira markasının deneyim alanı; terasından şehir manzarası da güzel.
• Şehrin merkezi yürüyüş turu: Dublin Castle, şehir meydanları ve eskinin izleri arasında keyifli bir rota.
• Gün dışına çıkış: Örneğin Cliffs of Moher günübirlik turuyla çok popüler.
• Yemek & kültür: Yerel pub’larda canlı müzik, şehrin renkli sokaklarında fotoğraf molaları, özellikle Cadılar Bayramı dönemine denk geldiyse şehrin dekorasyonu keyifli.
Unutma…
Aralık ayında hava serin ve yağışlı olabilir — hava durumuna göre iç mekan aktivitelerini (müze, galeri) önceden planla.
Dungarvan
• Waterford Greenway: Bisiklet veya yürüyüş için mükemmel yeşil yol; doğayla baş başa keyifli vakit.
• Dungarvan Castle: Kasabanın tarihini hissetmek için güzel bir durak.
• Sahil yürüyüşü: Clonea Beach gibi sahil şeritlerinde zaman geçirmek öneriliyor.
• Yerel atmosfer: Kasabanın küçük pazarlarını, dükkanlarını ve halkla etkileşimi deneyimlemek — yazıda da bahsettiğiniz bu yönü güçlendirir.
Waterford
Viking Triangle: Şehrin en eski kısmı, tarih meraklıları için ideal.
• House of Waterford Crystal: Cam kristal sanatının merkezi — üretim sürecini görmek ilginç.
• Doğa ve çevre: Şehrin çevresinde yürüyüş ya da bisiklet parkurları var; özellikle uzun yürüyüşin ardından nehir kıyısında oturmak huzur verici.
Cork
The English Market: Cork’un gerçek lezzet durağı — taze ürünler, yerel tatlar.
• Blarney Castle & Gardens: Şehir merkezine yakın, “kelime taşı” ile ünlü kale.
• St Fin Barre’s Cathedral: Mimari olarak dikkat çeken yapı, fotoğraf için ideal.
• Çevre gezileri: Cork’tan çevredeki doğal alanlara yönelip doğa ile temas kurabilirsiniz.


Yorumlar (0)