Mevlüt Soysal kimdir? Sizi tanımayanlar için kendinizden bahseder misiniz?

Mühendislik okurken edebiyata merak salmış, okul biter bitmez Kocaeli’de bir gazetede köşe yazıları yazmaya başlamış, gazete sayfalarını sevince de aynı gazetede muhabirlik görevini almış; sonrasında editörlük, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği yapmış biriyim. Kısaca, biraz yazar, biraz gazeteci, biraz da mühendisim. Bu üç alandan da beslenerek hem yaşamımı idame ettiriyor hem de zamanımı mutlu geçiriyorum. Yaşamım hep sevdiğim işlerle ilintili. Ve temelinde doğa (jeologluk) ile kelimeler var. Bunların hepsi de birbirini besliyor.

Mühendislik ile yazarlık ve gazetecilik birbirini nasıl besliyor?

Ben mühendisliğe bir düşünme şekli olarak bakıyorum. Mühendislik çözümdür, mühendislik sebep sonuç ilişkisidir, mühendislik diyalektiktir. Ben yazılarımı da bir mühendislik matematiğine oturtarak yazıyorum. Nasıl başlayacağımın, nasıl bitireceğimin bir kodlaması vardır. Diğer yandan şöyle bir örnekte bulunayım: Ben bir dağa ya da bir denize baktığımda, o dağın ya da o denizin nasıl oluştuğunu mühendislik bilgimle kavrayabilirim. Yazılarımda ya da romanlarımdaki sosyal meselelerin de oluşum süreçlerini aynı şekilde anlamaya çalışırım. Bana göre sosyal olaylarda da aynı şekilde bir matematik vardır. Ben bu matematiği kağıda dökerim. Bu yüzden, mühendislik okumayı bir şans olarak gördüm her zaman.

Kitaplarınıza gelelim... “Babamla Ben”e kadar hangi çalışmalara imza attınız?

Profesyonel çalışmalarıma değinirsem; çocuğun cinsel istismar sürecinin hukuki ve psikolojik boyutlarını anlattığım “Tek Tanığım Gökyüzü” adındaki ilk kitabım, en çok okunan, en çok satan kitabım. Ondan sonra “Dünün Birinde” ve “Temmuz” kitaplarım çıktı. Bir de “Kuzey’in Maceraları” adında bir çocuk kitabım var. Her kitabımı bir adım olarak görüyorum. Her kitabım beni daha iyi bir noktaya götürdü. Yazarlıkta kısa vadeli başarıların peşinde koşmadım. Beni mutlu ve huzurlu kolan başarının yoluydu. O yolda olmak bana haz verdi. Özetlersem, ben bu yolu seviyorum.

Bir gazeteyi yönetiyorsunuz. Bu yoğunluk içinde nasıl kitap yazıyorsunuz?​​​​​​​

“Tek Tanığım Gökyüzü” dışında yazar yazmaz çıkan bir kitabım olmadı. Kitaplarım bir vakit yazılır, bir demlenme süreci yaşar, sonra yeniden okunur ve elle tutulur bir dosya haline gelir. Bu süreçlerde benim için hem editör hem de yazarlık koçu olan eşimle tartışırım ve bir yol seçeriz kendimize. Asıl yoğunluk taslağım dosya haline geldikten sonra başlar. Örneğin kitabı 6 ayda yazdıysam, o çalışmanın editöryal süreci 6 aydan fazla sürer. Sonra en az 6 ay okuma süreçleri sürer. “Babamla Ben”, bir buçuk yıl önce tamamlanmış bir çalışma. Sorunuza gelirsem; yazmak için uykumdan feragât ediyorum. İnsanlar uykularının orta yerindeyken ben kalkıp yazıyorum. Ve ben bunu bir asker ciddiyetinde yapıyorum. İşte bu çalışmalar o karanlık sabahlardaki uyanışlar sayesinde tamamlanıyor. Diğer yandan yazmak gibi ciddi bir işim de okumaktır. Ben okumalarımı çok erken saatte yaparım. Ve okumak hiçbir zaman bir boş vakit geçirme aracı olmaz benim için. Ciddiyetle, bir görev bilinciyle okurum. Sabaha karşı bir gözüm kapansa da, kahve üstüne kahve içip okurum.

Babamla Ben’e gelirsek; peki, bu kitap ne anlatıyor?

“Babamla Ben”, 17 Ağustos Depremi’nin parçaladığı iki hayat ve onlara aynı acılarla eklemlenmiş yaşamları; depremle yüzleşemeyen bir babanın oğlu ile verdiği mücadeleyi; dünü unutmak için geçmişten kopmanın insanı kimliksizleştirebileceğini anlatıyor. Fakat aynı zamanda “Babamla Ben”, bir başarı hikâyesini anlatıyor. Enkazdan çıkıp akademisyen olan bir adamın başarı hikâyesi. Bunun yanı sıra, geçmişte bir suç işlenmişse, hiçbir başarının bir insanı huzura erdiremeyeceğini de anlatıyor “Babamla Ben”.

Mühendislik de var mı bu kitapta?

Evet, mühendis bir edebiyatçının kitabı bu. 17 Ağustos felaketinin temel alındığı Babamla Ben’de, deprem ve depremle mücadele konusunda çeşitli yaklaşımlar var. Örneğin ülkenin en önemli jeoloji uzmanı, aynı zamanda bu kitapla bir karakter. Onun bazı ifadeleri üzerinden değerlendirmeler var. Diğer yandan Van ve Düzce depremleri de bu romanda var. 1855’teki Bursa depremine de okuyucularımı götürüyorum. Özetlersem bir mühendisin kitabı olduğu çok açık.

Bu kitapla alakalı hedefleriniz neler?

Tüm kitaplarımla alakalı hedeflerim aynı. Daha çok okuyucuya ulaşmak. Bunun için ben, dostlarım ve yayınevim çabalıyor. Tabii ki pandemi dönemini yaşadığımız için imza günü yapamamış olmam bu kitabın tanıtımı açısından bir eksiklik. Fakat bir tamamlanmış bir dosya kitap haline gelmek için yayınevinde bekliyorsa ve çıkmıyorsa, başka çalışmalara konsantre olmakta güçlük çekiyorum. Bu sebeple bu romanın çıkması, sırtımdan bir yükü atmak ve yeni çalışmalara konsantre olmak için bir adım.

Sırada ne var?

Tamamlanmış bir tiyatro oyunumun akıbetini belirlemek… O oyun kitap mı olacak, bir tiyatroya mı verilecek, yarışmaya mı katılacak? Herhalde eşimle beraber buna karar veririz. Diğer yandan da yazmayı planladığım meseleler var. Bunlar kafamda oluşuyor. Durmadan yazmaya devam edeceğim.