Merhabalar sevgili Time Kocaeli okurları...

Artık  yaşadığımız hayatın kısacık bir imtihan dönemi  olduğuna iyice inanıyorum. Yaşım ilerledikçe bu  inancım fazlasıyla artıyor.  Geçirdiğim, yani ardımda bıraktığım yıllara şöyle bir göz atayım dediğimde, bir an duraklıyorum her nedense. Çünkü su gibi akıp giden senelerin içine saklı anılar, sanki göz açıp  kapayana dek geçen hikâye. O günleri yaşayan ve söz konusu olan ben miyim ? Bu hikâye bana mı ait ?  Şaşırıyorum... Kendimi anlamaya başladığımdan bu yana hikâyemin baş rolünü süsleyen birileri var ki, yaşamımın sebebi, hayatımın mihenk taşı onlar.

Onların eksikliğinin vereceği acıyı yaşadım...

Şefkatlerini, başımı okşamalarını ve her derdimi bölüşmelerini ömrüm bitene dek  arayacağım. Sevgilerine eş değer sevgi olabileceğine inanmıyorum. Canını feda  edecek derecede sevmek ve  sahiplenmek, başka kime nasip olur ki ?     

Önce anam ve babam. Sonra, çok uzun yılları paylaştığım sevgili eşim. Bu eşsiz değerlerin üzerine bir çok özlü söz söylenmiş, milyonlarca yazı, şiir, makale, kitap yazılmıştır. Adlarına günler, haftalar  düzenlenmiş ve bu sayede sevgi gösterilerine bir sürü maskeli yüzün çıkar beklentisi  ortaya çıkmıştır. Saygı azalmış, sevgiyse tek taraflı kalmıştır. Hele de biz; dini, kültürü, ananesi, ana ve babaya hürmeti ve sadakati emreden bir yapıya sahipken gördüklerimiz, izlediklerimiz ve hissettiklerimiz, yüzümüzün kızarmasına en büyük  sebep değil midir ?

Ah, insanoğlu ah... Bu kısacık hayatın tekerrürden ibaret olduğunu bir türlü anlayamadı. Dünyanın  kimseye baki kalamayacağını göremedi.

Evet, hayatta bir daha asla  sahip olamayacağımız değerlerin hiç ama hiç kıymetini bilemedik. İçinde  bulunduğum görevim nedeniyle şahit olduğum ve esefle izlediğim onlarca  "ana, baba” mağduriyeti- nin sorumlusu evlatlar, nasıl bir vicdana sahipler asla çözemiyorum. Eh, istisnalar vardır muhakkak  ancak gerçeğe bakacak  olursak, büyük çoğunluk böyle ne yazık ki.

Hadi bir düşününüz.

Anne ve babaya yaklaşımın sınırı olabilir mi ? Onlar, biz kaç yaşında olursak olalım bizi  küçük yavruları olarak görmeyi ve bizlere kol kanat olmayı en kutsal  vazife sayarlar. Bizim için endişelenir, bizim için  uykusuz kalır ve bizim için dualar eşliğinde ağlarlar. Ya evlatlar, o eşsiz değerlere, onlarınkinin kaçta kaçı dönüş yaparlar ? Onları ne kadar zamanda bir arar, ziyaretlerine  giderler. Yanaklarına sıcacık bir öpücük konduruverirler. Haa “Analar Günü, Babalar Günü var, o zaman nasılsa gider gönüllerini alırız”  diyorsanız, söyleyecek  sözüm olamaz. Sadece acı acı gülerim. Allah geçinden versin ama kimse dünyada kalıcı değil biliyorsunuz. İnanınız ki bir gün hepimiz kendimizle yüzleşecek, hatta hesaplaşacağız. Belki üzülecek, pişman  olacağız.

Evet kaçış yok, mutlaka bir gün... Dilerim kendinizle yüzleştiğinizde, bu soruya verecek doğru cevabı bulabilirsiniz...