Rol aldığı dizi ve projelerde izleyicinin büyük beğenisini toplayan, “O” varsa, o iş tamam olan, sanatıyla ve kişiliğiyle fark yaratan bir isimle 2022’ye merhaba diyoruz...
Ve karşınızdaa;

Güven Kıraç.


Liseden başlayıp bugüne gelen süreçten biraz bahseder misiniz?
Tiyatroya lisede başladım. Zincirlikuyu İnşaat ve Teknik Lisesi’nde okurken Melda diye bir arkadaşım beni tiyatro ile tanıştırdı. Kendisi okuldaki tiyatro kulübündeydi ve ben de onunla birlikte o kulübe gitmeye başladım. Sonra çok sevdim ve ben bunu bırakmam dedim. Lisedeyken karar vermiştim oyuncu olmaya. 

En son projen TRT’de yayınlanan Erkan Can ile “Tövbeler Olsun” programıydı. Çok zevkli ve eğlenceli bir programdı. Daha sonra araya pandemi girdi. Şuan yeni projeleriniz var mı?
Erkan Can ile seyahat ile ilgili bir YouTube kanalı kurduk. İlk Küba seyahat videosu ile başlamıştık. Sonrasında, Sicilya, Roma, Floransa, Budapeşte gibi yerleri gezdik ve paylaştık. İyi bir program oldu. Şimdi, Mardin ile yeni bir sezona başladık. Maşukiye’ye de bu programımızda yer verdik. Güzel ve keyifli bir sezon olacak.
Bir oyuncunun sosyal medyada takipçisi çok ise o iş tutar algısı var. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun?
Yani öyle olmuyor aslında... Nitelikli takipçi diye bir şey var. Misal 40bin takipçi var ama nitelikli mi değil mi diye bakılıyor. Ne yazık ki sevimsiz bir olay. ”Ne kadar like aldı ne kadar takipçi var” bunların üzerinde bir hayat yaşanmaya başladı. Bazı arkadaşlarım var mesela hiç sosyal medya kullanmıyor. Ama o klasmanı farklı bir yere koymak lazım iyi oyuncu iyi oyuncudur.

Son zamanlarda aşırı derecede psikolojik diziler başladı. Türk halkı olarak da bunu fazla sevdik gibi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
Birisi tarlasına patates ekince herkes patates ekiyor ve bu sıradanlaşıyor ama siz soğan ektiğinizde bu farklı ve kıymetli oluyor. Bizde de böyle modalar çıkıyor. Bu senenin modası da psikolojik dramalar, psikolojik gerilimler… Bir dönem yarışma programları çok rövanştaydı mesela. Zaten televizyon dediğimiz şey popüler kültür.  Koca bir kazan gibi düşünün onu. Onun içine böyle hep atacaksın, hep yanacak. Bu maalesef böyledir. Bu yüzden televizyondan kariyer olmaz.  O varken varsın, yokken yoksun. Bir iş yaparsın kapı çerçeve kırarsın, sağa sola gidemezsin etrafını sararlar ama o iş bitince sen de bitersin. Ama sinema ölümsüzdür, maalesef diziler öyle değil. 

“Birisi tarlasına patates ekince herkes patates ekiyor ve bu sıradanlaşıyor ama siz soğan ektiğinizde bu farklı ve kıymetli oluyor.”

Zorlandığın bir şey ile karşılaştığın zaman durumu aşmak için kullandığın bir motivasyonun var mı?
Yapacağım işlere çok fazla düşünsel zaman ayırıyorum. Bazıları zor oluyor. Ben, 24 saat yapacağım - oynayacağım karakter ile kafamın içinde zaman geçirip, kimse anlamadan, öyle oturup, öyle kalkıp, öyle düşünüyorum. İşin o kısmı tatlı bir heyecan hissettiriyor. Çünkü ben önce vücut devinimini bulursam oradan doğru tonun ve doğru oyunun çıkacağını düşünüyorum. En heyecanlı yeri aslında benim çalıştığım süreçte kafamdaki yaratma süreci. 

Birçok oyun, dizi ve filmler arasında en gurur duyduğun proje?
Masumiyet. İlk filmim ve çok önemli bir film. 24 yıl geçti ve birçok insanın başucu filmi. Çok önemli bir senaryo. Yine gurur duyduğum filmlerden bir tanesi; Fatih Akın ile yaptığımız Duvara Karşı filmi. 

“Hayatta esnek olacaksın. Esnek olmazsan kırılırsın. Bebekler ve sarhoşlar düştükleri zaman hiçbir şey olmaz. Çünkü onlar yere direnmezler.”

Çalışma ortamında kesinlikle olmasını istediğin bir şey?
Çalışırken çok ciddi olmayı tercih ederim. Ciddiyetten kastım somurtkanlık değil, herkesin işini konsantre bir şekilde yapmasını isterim. Oradaki kompakt zamanını çok konsantre bir şekilde geçirebilirsen, sonrasında zaten bolca zaman kalabiliyor. Git eğlen, gez, dolaş.  Çünkü bunu hak ediyorsun. Şamata ile iş yapılmaz. Yani olmazsa olmazım tam konsantrasyon.  

Gün içinde en üretken zamanın hangisi?
Gece. El ayak çekildiğinde, sessizlik olduğunda benim zamanım işte o zaman başlar.
Peki, yorucu bir günün ertesi sabahında yataktan kalkmanı sağlayan şey nedir?
Ben her güne zıplayıp yeni bir gün diye başlıyorum. Hayatımda çok önemli bir şeyin olası gerekiyor öyle kalkmamam için. Büyük bir acı, keder bir üzüntü olması lazım. Onun dışında her zaman enerjik ve neşeli bir şekilde kalkabiliyorum. 

En sevdiğin alıntı?
Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir. “Nietzsche”

Oyunculuk, yazarlık ve resim… Biraz bunlardan bahsedelim mi?
Dört sergi yaptım, şimdi beşinciyi yapacağım. Vaktiminbüyük bölümünü resim yaparak değerlendiriyorum. Resim benim için bir rehabilite alanı. Orada zamanın dışına çıkıyorum. Sadece ben, boyalar, resim, tuval ve fırçalar. Buradaki sıkıcı anların dışına çıkmak için bir rampa buldum kendime ve orada çok mutluyum.

Herkes sizin hakkında hep olumlu şeyler söylüyor ve sizi çok seviyorlar. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu konuda çok mutluyum bu çok güzel bir şey. İnsanlığın en büyük ihtiyacı sevilmek. Belki sanatçı olmamın altında yatan sebep de bu. Daha doğrusu bu dünyaya gelmiş her canlının en büyük ihtiyacı sevilmek, takdir görmek.

50 yaşından sonra çoğunlukla hepimizin artık hayata bakış açısı değişiyor. Sen de artık bu saatten sonra hiç umrumda değil diyor musun ?

Artık bunları bile düşünmüyorum. "Bir fındık kabuğunun içinde bile kainatın hakimi sayabilirim kendimi, gördüğüm kötü rüyalar olmasa" demiş Shakespeare. Mutluluk nedir ? Belki de mutsuz olmama hali... İnsan küçük bir çaba ile her şeyden mutluluk çıkarabilir diye düşünüyorum.