NEW YORK, AKILLARA VE BÜNYELERE ZARAR VERİR

Evet... Yani fazlasıyla kafanız karışır. New York’u sadece taş yığını zannedenler ve böyle ele alanlar, bana göre maalesef şehrin neler sunduğunu tam olarak anlayamamış olanlardır. New York demek, çeşitlilik demek. Ancak bu diğer kozmopolit şehirlerden farklı ve orijinal olarak yüzde yüz kozmopolitlik demek. Amerika içinde Amerika’dan da farklı, başka bir boyut gibi.

İnsan çeşitliliği, ürün çeşitliliği, seçenekler içinde seçenekler çeşitliliği... Burada alabileceklerinizin sonu yok gibi. Durum tamamen sizinle ilgili; sen almak istedikçe o verir, ta ki artık tamam diyene kadar…

Yüzlerce farklı milletten insan, yüzlerce farklı dil ve aksan. Hepsi muhteşem bir ahenk içerisinde hayatı yaşıyorlar New York şehrinde. Metrosu eski püsküdür, hatta fareleri boldur ve bazı yerlerinden şıp şıp su alır. Ama bu şehir o kadar harikulade pazarlanmıştır ki, onlarca bilgisayar oyununda veya Ninja Kaplumbağalar gibi çizgi filmlerde, 100 yıllık New York metrosunun bu dökük ama kıpır kıpır hâli, dünyanın geri kalanında hayalleri süslemiştir. Evet, farelerin arasında metroya binmek, yerin bir kaç kat altından yukarı çıkıp 80 - 100 katlı binaların arasında cezbedici bir keşmekeşin içine gün ışığına çıkmak, şehrin bacalarından Manhattan caddelerine yayılan dumanların arasında ambulans veya kulak yırtan itfaiye sirenlerinin sesleri eşliğinde ışıltılı sokakları dolaşmak... Parklarında nefes almak hatta spor yapmak, dünyanın en muhteşem yemeklerine sıradan market reyonlarında ulaşmak, Broadway’de şovlar izlemek, alışverişin büyüsüne kapılmak ve hatta kendini hiç ihtiyacın olmayan şeyleri alırken bulmak... Değişik, ama gerçek anlamda değişik insan modelleri arasında kalabalık sokaklarda yürümek, ilgi alanına giren her şeyin onlarca hatta yüzlerce alternatifi arasında bocalamak...

New York, kutusuna sığmayan bir tüy yumağı gibi. Oynadıkça, çektikçe büyüyor ve sonunda her yerini sarıyor. Asla sıkmıyor çünkü hiçbir zaman klişe değil ve seni her zaman şaşırtacak sürprizler hazırlamakta fazlasıyla usta. Bu şehrin en iyi bildiği şeylerden biri de, insana para harcatmak. Evet, maalesef New York’ta dikkat etmelisiniz. Yoksa 10 günlük tatilde harcamak için ayırdığınız bütçeyi daha ikinci günde bitirebilirsiniz. 

“NEW YORK’TA YENİ YILA HUDSON NEHRİ ÜZERİNDE YEMEKLİ BİR CRUISE TEKNEDE GİRDİK. MANHATTAN VE ÖZGÜRLÜK ANITI MANZARASIYLA, HAVAİ FİŞEK GÖSTERİLERİYLE YENİ YILA MERHABA DEDİK. HAVA DONDURUCU BİÇİMDE SOĞUKTU. SABAHIN SAAT 11’İNDEN BERİ TIMES MEYDANI’NDA TUVALETE DAHİ GİDEMEDEN BALL DROP ŞOVUNU BEKLEYENLERE VE TÜRKİYE’DEKİ SEVDİKLERİMİZE TEKNEDEN KADEHİMİZİ KALDIRDIK”

Yılın her dönemi fazlasıyla yoğun olan New York’a, 2020 yılına güzel bir giriş yapmak için gittik. Eşim Aslı ile 9 gün boyunca günlerin nasıl geçtiğini anlayamadığımız bir tatil yaptık. Yılbaşı gecesini saymazsak, akşam saat 10 civarında kendimizi otelde bayılmış olarak bulduk. Sabah saat 6 buçukta inanılmaz dinç bir şekilde uyanıp güne başladığımız seyahatimizde, akşam saatlerine kadar New York sokaklarının altını üstüne getirdik. Kendimizi her ne kadar bir akşam caz bara gitmeye zorlasak da günler öyle yoğun geçiyordu ki, gece dışarı çıkacak enerjiyi bulamadık.

CENTRAL PARK’IN MUHTEŞEM ATMOSFERİNDE BUZ PATENİ YAPTIK

New York, kışın birbirinden farklı buz pateni alternatifleri ile dolu. Bu şehre ayrı bir renk katıyor. Bunların hemen hepsi açık havada harika bir ambiyansa sahip. Bryant Park, Rockefeller Center, Pier 17, Central Park gibi...

New Yorklular ve turistler buranın tadını çıkarmak için buz pateni yapılan alanları tıklım tıklım dolduruyor. Aralarında ciddi profesyoneller de var, acemiler de. Biz Central Park’takini tercih ettik. Parkın güzel atmosferinde buz pateni yapmak ya da yapmaya çalışmak güzel bir hatıra oldu…

WHOLE FOOD ORGANIC MARKET

Daha önce bir dönem New York’ta yaşadığım için şehrin iyi yerlerine de az çok hâkimim. Bu şehirde her zaman en çok sevdiğim şeylerden birisi de muhteşem marketleri olmuştur. Yeme içmeye fazlasıyla meraklı biri için New York, rüyalarını süsleyecek mega bir şehir. Gastronomi alanında aşmış iyi restoranları bir kenara koyuyorum, bu şehirde öyle marketler var ki hayatımın sonuna kadar bu marketlerden bir daha hiçbir zaman restorana gitmemek üzere dışarı çıkmadan yiyip içebilirim. Açık büfe kültüründen hiç hoşlanmayan ben, New York’ta açık büfelere tekrar âşık oldum. Salata reyonları, deniz ürünleri, fırın yemekleri, hamur işleri, gerçek olamayacak kadar iyi görünen taze meyveler, tatlılar, çorbalar, Uzak Doğu lezzetleri...

Kendin doldur, götür tartsınlar ve istediğin kadar ye... İstersen içine ıstakoz koy, istersen mercimek, pound (ağırlık) olarak ne geliyorsa onu ödüyorsun. Ürüne göre fiyat farklılığı yok. Günün farklı saatleri yenilenen büfeler tam bir sanat eseri. Hatta öyle bir şey ki; binlerce lira para ödeyerek, 11 saat uçarak, bunun için zaman yaratarak tekrar bu mega şehre gitme sebebi.

Bu marketler arasında Whole Food market adındaki zincir olan, hemen her gün gittiğimiz bir marketti. Şehrin farklı yerlerinde şubeleri de bulunan Whole Food, inanılmaz güzel ürünler satıyor. Organik sertifikalı yüzlerce ürün şarküteri, fırın, soslar, paket paket hazır taze yemekler, meyveler ve daha başınızı döndürecek çeşitlilikte yüzlerce belki binlerce çeşit...

Bu marketin fırın bölümünde direkt orada yapılan organik ekmekler ve şarküteri bölümünden seçerek aldığımız peynir, zeytin, badem sütü ile marketin oturma bölümünde yaptığımız kahvaltılar, benim için yine unutulmaz oldu. Ayrıca günün farklı saatlerinde şehrin farklı yerlerinde buraya öğle yemeği yemek için ya da bir şeyler atıştırmak için sık sık geldik.

Çok yedik, çok yürüdük. Bu vahim durumu böyle tolere ettik. Eataly NYC’de pizzalar, Chelsea markette bagellar, İtalyan mahallesinde yedikten sonra günlerce sayıklamaya devam ettiğimiz makarnalar, dondurmalar, çorbalar, başka boyuttan gelmiş sandviçler, şehri sarmış kahve kokuları eşliğinde güzel kahveler...

BROOKLYN KÖPRÜSÜ’NDEN DUMBOOO...

Evet, Netflix’te veya zamanında CNBC dizilerinde çokça gördüğümüz o güzel manzara... Kırmızı tuğla binaların arkasından mavi renkli demir köprü Manhattan Köprüsü ve arkasında beliren Manhattan manzarası. Burası Manhattan’dan Brooklyn Köprüsü üzerinden yürüyerek geçilen Brooklyn’in Dumbo bölgesi. Köprüyü geçtikten hemen sonra köprünün karşı taraftaki ayaklarının altı. Manzara enfes. Kayalar, ayağınıza vuran küçük dalgalar, karşıda Manhattan’ın ışıltısı... Burada fotoğraf çekip sokaklarında biraz gezdikten sonra, bu defa yürüyerek değil metroyla Manhattan’a geri döndük.

“YILBAŞI GECESİ SONRASI 1 OCAK SABAHI SAAT 10’DA BAŞLAYAN BİR PARTİYE GİTTİK. BU PARTİNİN BİLETLERİNİ TÜRKİYE’DEYKEN AYLAR ÖNCE SATIN ALMIŞTIM. BROOKLYN’DE AVANT GARDNER ADLI KULÜPTEKİ PARTİNİN KAPILARI SABAH SAAT 10’DA AÇILDI. İÇERİ GİRDİĞİMİZDE İSE BİR ANDA GECE YARISI OLMUŞTU. NEW YORK’UN ÇILGIN BİNLERCE TİPİ İLE SAAT KAVRAMININ YOK OLDUĞU ACAYİP MEKÂNDA, ENTERESAN 9-10 SAAT GEÇİRDİK. MÜZİK, KULÜP, ORTAM BİRAZ KAFA KARIŞTIRICIYDI... NEW YORK’TA OLDUĞUNU HATIRLAYINCA HER ŞEY NORMAL. AMA NORMALLİK KONUSUNDA ISRARCI OLANLARIN ASLA GELMEMESİ GEREKEN BİR YER”

SOKAKLAR, SOKAKLAR VE YİNE SOKAKLAR...

Sokaklarında boş boş yürümenin en keyifli olduğu yerdir New York. Zamanın nasıl geçtiğini, nereye geldiğinizi, nereye yürüdüğünüzü anlamazsınız. Mağazaların birbirinden iyi tasarlanmış konseptleri, alışveriş çılgınlığı ve PR dehâları sizi bu çılgınlığın içine alır. Times Meydanı’ndaki ışıltı ya da So Ho’daki asalet... Galeriler, workshoplar, sokak gösterileri; deliler, delirmek üzere olanlar, kostümleriyle fotoğraf çektiren insanlar, kapılarında metrelerce kuyruk olan dünyaca ünlü pizzacılar, tatlıcılar... MoMo gibi Guggenheim gibi Metropolitan gibi müzeler ve Broadway...

BROADWAY AYRI BİR DÜNYA

New York’ta her gün yüzden fazla Broadway müzikali canlı olarak oynuyor. Bazıları uzun yıllardır gösterimde, bazıları ise yeni gösterime girmiş. Hemen hemen her şov, her gün hem öğlen 14.00 hem de akşam 20.00 saatlerinde günde iki defa oynuyor. Çoğunlukla tüm şovlarda salonlar tamamen doluyor. New Yorklular veya şehre gelen turistler için Broadway müzikalleri her zaman kentte en iyi yapılacaklar listesinde başlarda yer alıyor...

Bilet fiyatları ortalama 80 ile 250 dolar arasında, salonda oturacağınız yere göre değişiyor. Gitmek istediğiniz oyun için gündüz online loto çekilişine giriyorsunuz, çıkarsa 45 dolara gidebiliyorsunuz. Bize çıktı ve 180 dolarlık bölümde oturup 45 dolara oyunu seyrettik. Broadway şovları dışında kentin farklı yerlerinde farklı konseptte müzikal veya gösteriler de haftanın her günü sahneleniyor.

İnanılmaz bir endüstri ve kültür... Işıl ışıl ampullerle ışıklandırılmış salonların girişlerinde her gün kuyruklar oluşuyor. Düşünebiliyor musunuz? Zorlu PSM’ye yılda bir veya iki tane Broadway Müzikali geliyor. Ayrıca gelen bu şovlarda sahneye çıkan sanatçılar, Avrupa turnesi için gezici olan ekip. Broadway’de sahneye çıkanlar bu şovun en üst sınıfı ve gerçek oyuncuları. Bu şovlar İstanbul’a gelmeye başladığından beri İstanbul’da veya yakın çevrede yaşayan kültür sanat tutkunları yılda bir iki defa bu formatta müzikal izleyip dinleyebiliyoruz diye çok mutlu.

Günde 100 civarı Broadway şovu, günde iki gösterim… Broadway çatısı dışında onlarca farklı şov; müzikal, drama, tiyatro, konser, workshop, etkinlik...

Kısacası tam bir çılgınlık. Hepsine yetişmeye ömür yetmez...

Broadway’de ödüllü müzikal Tootsie’yi izledik. Gerçekten inanılmazdı. Sanki dev bir ekranda 3 boyutlu bir dijital gösteri izliyor gibiydik. Sahnelerin çeşitliliği, nasıl değiştiğini anlayamadan bambaşka ortamlara dönüşmesi, harika orkestra, ses kalitesi, sanatçıların enerjisi ve Broadway’in ışıltılı ortamı...

Güzeldin New York... Tek kusurun;

Çook uzak olmak...