Çok geriye gitmeye gerek yok. Sadece bir, bir buçuk ay önce bu başımıza gelenleri bize söylemiş olsalardı; “Hadi canımm sende, amma hayalperestsiniz” diye tepki gösterirdik. Çünkü inanamazdık böyle bir durumla karşı karşıya kalacağımıza. Günlerce eve kapanıp, televizyonun karşısında alacağımız haberleri bekleyerek korkular yaşayacağımıza. Bir elimizde çamaşır suyu, diğerinde kolonyayla dolaşacağımıza. Acil bir ihtiyacı karşılamak için koşarak markete gidişimizde bir arkadaşımız, ya da bir yakınımızla karşılaşmaya korkacağımıza. Çocuklarımızdan, torunlarımızdan günlerce uzak kalacağımıza inanamaz, asla düşünemezdik bile. Ancak yaşıyoruz işte, hem de tüm şiddetiyle. Tüm garabetiyle… Adeta bilim kurgu filmi gibi. Ya da görünmeyen bir canavarın nereden geleceğini bilmeden, saklanacak yer arayan çaresiz kurbanı gibi.

Evet, sevgili Time Kocaeli okurları. Birdenbire tüm dünya bu ne olduğunu daha hala anlayamadığımız, adının “COVID 19” olduğunu öğrendiğimiz bir virüsün oyuncağı oldu. Dünyaya meydan okuyan güçlü dev ülkeler, bu virüs nedeniyle binlerce vatandaşını kaybederek evlere kapanmak zorunda kaldı. Dün turistlerle dolup taşan o güzelim ülkelerin ışıl ışıl parıldayan şehirlerinin içi ölüm sessizliğine bürünerek kapkaranlık kesildi. Gözyaşı, endişe, panik insanların en çok görmeye başladıkları hayat biçimine dönüşüverdi. Biz, yani benim güzel ülkem de düştü bu canavarın eline. Bugün ben bu yazıyı yazarken salgının 18. günü olmuştu bile. Kâbus gibi geçen 18 gün. Koronalı günlerdi bunlar. Tıp dünyasının bile ne olduğunu ve nasıl bir yol izlediğini bilmediği yeni tip bir virüstü bu. Sinsice insan vücuduna girerek varlığını günler sonra gösteren, tedavisi zor ve kişinin özellikleri doğrultusunda genellikle can alan bir bela, koronavirüsü. Tamam, insanoğlu tarihin bazı dönemlerinde bu tür salgınlara maruz kalmışlar. Onlarla savaşmak istemişler ancak çok can kaybına mal olmuş bu savaşları. Peki ya bugün? Artık bilimin en üst noktalara ulaştığı teknoloji çağında, 21. yüzyılda, şu gözle dahi görülemeyecek derecede küçücük bir yaratığın yaptığına bakar mısınız? Demek ki insan denen doyumsuz  canlıyı  dize  getirecek  bir  şeyler de  varmış. Tüm bilinen yanıyla mücadele ediliyor bu görünmez düşmanla tamam. Tamam, ama nerden, kimden, nasıl ve ne zaman geleceği belli değil ki. Geldiği an, ben geldim demiyor ki. Yerleşiveriyor insanların en can alıcı organlarından birine. O zaman ne yapacağız? Bu düşmana karşı tüm silahlarımızı kuşanıp, uyanık davranacağız. Onun vücudumuza girmesini ve orada bizi ölüme sürükleyici misafirliğini asla kabul etmeyeceğiz. Bilhassa 60 yaş üstü yaş almış dostlarımız. Bu virüs daha ziyade bu yaştaki insanların varlığına bayılıyormuş. Daha rahat ve hiç zorlanmadan elde edebiliyormuş istediğini. Demek ki zengin, fakir, prens, prenses, devlet başkanı, iş adamı, amele vs. diye bir ayrımı yapmayan koronavirüs, yaşlı bedenleri tercih ediyormuş. Haa genç yaştakilere bulaşmıyor mu? Hem de nasıl bulaşıyor. Ancak onlarda bu virüsü yenebilme olasılığı yüksek. İşte o nedenle belli yaş üstü vatandaşlarımız sık sık uyarıldı. Belki ilk uyarılma biraz acımasızca ve tartıp biçmeden yapıldı. Yaş almış birçok sosyal sorumluluk aşığı arkadaşımızı üzdü. Ancak onlar da anladılar ki, yapılan sert ve düşüncesiz uyarılar kendilerine değil, virüsten korunma kurallarına uymayan bilinçsiz kişilereydi. Artık anlaşıldı ki bu işin genci, yaşlısı yok. Genç insan dışarılarda dolaştığı sürece, evinden hiç çıkmayan büyüğüne hastalık bulaştırmak adına en büyük risktir. Demek ki bu mücadeleyi toplumsal olarak, her birey kendi ve sevdikleri adına yapacaktır. Bu bir insanlık görevi, vatandaşlık yeminidir. 

Birçok insanımızı kaybettik ülkemizde. Binlerce de izole edilmesi istenen ve karantinada bekleyenler var. Hastaneler, yoğun bakım üniteleri dolu. Diğer ülkelerde de birçok insan canından oldu ve tüm dünya çaresiz, bu akıl almaz tehlikeyle boğuşuyor. İnsanlar daha da şaşkınlık ve panik içinde kaderine teslim olmuş bekliyor. 

Ben size neler yapacağınızı yazacak değilim. Günlerdir bunu her haber alma organından dinliyor, izliyor ve okuyoruz. Benim sizlere söyleyeceğim tek şey; “Canım dostlarım lütfen sokağa çıkmayınız. Eğer birbirimize kavuşmak, sımsıkı sarılmak ve her şeyi bıraktığımız yerden ele almak istiyorsak; sokak, market, eczane, AVM, pazar alışverişi yok. Şu anda hepimiz evdeyiz. Tüm dünya evde. Çok yakında hepsi bitecek, yeneceğiz Allah’ın izniyle bu virüsü. Ayakta kalacağız. Çünkü inanınız ki bizleri seviyorlar.”

Daha yapacak çok işimiz var…