Techno müzik türünde yaşayan bir efsane olan, dünyanın en iyi techno DJ’i Carl Cox’un uzun yıllardır çeşitli ülkelerde canlı performanslarını dinleme şansımız oldu. Daha doğrusu, onun canlı performansını dinleyebilmek için seyahat planlarımızı çoğu zaman buna göre yapıyoruz. Aslında Carl Cox birkaç yıldır her yıl Eylül ayında Türkiye’de performans sergiliyor. Ancak biz başka ülkelerdeki performanslarına da katılıyoruz.

 

Haziran’da İtalya - Riccione’de buluşmuştuk

Carl Cox’u, Haziran ayında İtalya’da Space Riccione kulübünün açılışında canlı dinledikten sonra, Temmuz ayında bu sefer EXIT Müzik Festivali’nde dinlemeyi planlıyorduk. Ancak, Exit’ten bir gün sonra Budapeşte’de performans sergileyeceğini öğrenince seyahat rotamızı Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye çevirdik. Budapest Park’ta gerçekleşen bu etkinliğe basın davetlisi olarak katıldık. Dünya techno müzik sahnesinin “KING” lakaplı yaşayan efsanesi İngiliz DJ - Prodüktör Carl Cox ile Budapeşte’nin en büyük etkinlik alanı Budapest Park’ta buluştuk. Carl Cox öncesi yine bu müziğin dünyadaki önemli oyuncularından Nicole Moudaber ile ortam ısınmaya başlamıştı. Carl Cox’un çıkışına 1 saat kala yarı yarıya dolu olan bu büyük açıkhava etkinlik alanı, Carl Cox’un çıkışına 10 dakika kala tam kapasite dolmuştu. Carl’ın devasa hybrid setinin sahneye taşınması ve Nicole’un sahneyi devretmesi ile Budapeşte’de 2 saatlik bir yer sarsıntısı yaşandı. Carl Cox’un 19.50’de sahne almaya başlamasıyla o gün, gün batımında mükemmel bir müzik ziyafeti çekmiş olduk.

Budapeşte, Tuna Nehri’nin iki tarafına kurulmuş, hem tarihi binalarıyla, hem Tuna üzerindeki birbirinden güzel köprüleriyle, hem yemyeşil doğasıyla hem de sosyal hayatıyla herkesin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir şehir… Biz, arkadaşlarımız Arzu ve Atakan ile 2 scooter kiraladık. Böylece hem şehri gezerken zamandan kazandık, hem de her yere çok pratik bir şekilde gittik. Budapeşte’de genel anlamda mesafeler birbirine yakın yerlerdi. En fazla 10-15 dakikada gideceğimiz yere varıyorduk. İyi ki Tolga’nın ve arkadaşımız Atakan’ın motosiklet ehliyeti varmış… Biz Budapeşte seyahatimizden çok keyif aldık. Ancak, eğer gitmeyi düşünen varsa Mayıs, Haziran veya Eylül, Ekim aylarında ziyaret ederse hava daha az kavurucu sıcak olacağı için gezmek çok daha keyifli olacaktır diye düşünüyorum…

Spot:

“We attended this event in Budapest Park as press. We had the chance to visit Budapest, a wonderful city with its history and nature, and at the same time listen to the performance of world-famous techno DJs Nicole Moudaber and Carl Cox at sunset, which we really enjoyed listening to.“

 

????????

 

Arzu soykan

“Amsterdam’a Niyet, Budapeşte’ye Kısmet”

Merhaba sevgili Time okurları,

Hollanda'nın Tilburg şehrinde yapılan Awakenings Summer Festivali için 7 günlük bir tatil planı yapmıştık. Eşim Atakan ile vize başvurularımızı yaptık ve Hollanda konsolosluğundan pasaportlarımızın gelmesini heyecanla beklemeye başladık.

Gideceğimiz tarih geldi, ama bilin bakalım ne gelmedi ?

Cevap: Vize!

Hollanda seyahatimize Tolga ve birkaç arkadaşımızla birlikte gitmeyi planlıyorduk. Vizelerimiz yetişmeyince maalesef onlar gitti, Atakan ve ben gidemedik.

Moralimizi bozmadık ve arkadaşlarımıza “pasaportlarımız gelirse birkaç gün sonra size katılırız.” dedik. Tolga ile her gün her birkaç saatte bir “pasaportlar geldi mi ? - Bir bilgi var mı “ konuşmaları yapıyorduk. İlk 3 gün Amsterdam şehir konaklaması sürecinde pasaportlarımız gelseydi hemen ilk uçağa atlayarak en azından Tilburg’daki Awakenings Festival kısmına yetişecektik. Tüm otellerimiz, festival biletlerimiz, festival alanı konaklamalarımız her şey önceden geri ödemesiz şekilde ödenmişti. Ancak maalesef arkadaşlarımızın Hollanda macerasının bittiği ve Türkiye'ye dönecekleri gün bizim vizemiz geldi.

 

Hollanda hayali kurarken kendimizi Budapeşte’de bulduk

Tolga ve Aslı, aylar öncesinde Tolga’nın hemen Hollanda dönüşünün ertesi gününe Budapeşte seyahat planı yapmışlardı.

 

Dediler ki, "Hadi bize katılın”

Sevgili Aslı, bir günde uçak biletinden konaklamaya kadar her şeyimizi ayarladı ve iki gün içinde hiç planlamadığımız bir maceranın içinde bulduk kendimizi. Ve bence Budapeşte’nin hakkını fazlasıyla verdik.

Budapeşte, o kadar bir güzel şehirmiş ki gitmeden önce bu kadarını beklemiyordum. Görsel estetiği yüksek, turistik yerleri çok güzel, gece hayatı çok canlı bir şehir. Ayrıca, Budapeşte’yi gezmek son derece kolay ve çok yüksek bir bütçe gerektirmiyor.

 

Budapeşte havaalanından taksi ile şehre geldik ve hemen iki scooter motor kiraladık. Motorla Budapeşte'de gezmek kesinlikle çok iyi bir fikirdi; park sorunu yaşamadan her sokağına girip çıktık diyebilirim.

Budapeşte'nin iki yakası Buda ve Peşte

 

Tuna Nehri şehri ikiye bölüyor. Dağlık olan ve önemli tarihi binaların bulunduğu taraf Buda, düzlük ve günümüzde daha canlı olan bölüm ise Peşte. Gezinin büyük bir kısmı Peşte tarafında geçiyor. Buda ve Peşte’yi birbirine bağlayan köprülerin her biri birbirinden güzel.

 

Buda mı Güzel, Peşte mi ? Karar vermek zor…

Nereden başlasam... 13. yüzyıla ait yapılar, köprüler, her şeyiyle büyüleyici bir şehirde gezmeye başladık ve en iyi restoranları keşfedip lezzet turlarına çıktık. Sabah kahvaltıları, fırınları, birbirinden lezzetli ekmekleri, butik hamburgercileri  ve buz gibi lokal biraları ile her anı özeldi Budapeşte’nin. Kapalı pazar (cerntral market hall) tarihi gıda , yöresel yiyecekleri, kıyafet ve hediyelik eşyaların satıldığı büyük bir tarihi han içinde dolaştık. Aslında hava o kadar sıcaktı ki biraz da serinlemek için çok gezmiş olabiliriz. Akşam yemeği planlarımız arasında dünyaca ünlü bir İtalyan restoranına gittik. Aslı’nın uzman menü seçimi, kendi üretimleri şarabı ve müthiş kalitesini hissettiren ortamı. Pomo D’oro mükemmel bir restoran. Giderseniz bunu not alın ve buraya mutlaka gidin. Budapeşte’de; kafeler, küçük barlar, marketler hepsi ayrı güzel. Tarihi mekanlar içine yapılmış ve minimal restore edilmiş gözlere keyif banyosu yaptırıyor. Tarihi Gellert Hill (Gellert Hegy) yeşil köprüsünde gün batımı fotoğrafı çektirmeyi ve imkanınız varsa motorla gün batımında köprüden geçmeyi de ihmal etmeyin. Ve, şehrin tam merkezinde bulunan Aziz Stephen Bazilikası’da mutlaka görülmesi ve içine girip o atmosferin hissedilmesi gereken bir katolik Roma yapısı. Burası, Macaristan’nın ilk kralı Stephen’in onuruna kendisine verilmiş. Muazzam yapıya baktığınızda inanamayıp gözünüzü alamadığınız bir mimari ile baş başa kalıyorsunuz. Müzeye çevrilmiş durumda olan tarihi kiliseyi Atakan ile birlikte gezdik. O kadar büyük bür kilise ki içinde gezerken farklı objeler, heykeller, dev resimler, mermer yapılar hepsi inanılmazdı. Tabi bu arada Atakan herhalde çok etkilenmiş olacak ki, ertesi gün kiliseye tekrar girip aine katıldı, bu da gezimizin unutulmaz anıları atasına girdi. Artık en azından papazın elinden şaraplı ekmek yemedim demez -:)

 

 

Dostlara Teşekkürler

 

Budapeşte’de her şey çok güzel ama yanımızda enerjisi hiç bitmeyen, hasta olduğu halde bize eşlik eden dostumuz Tolga Tamer’e ve gittiğimiz her yeri bizim için araştırıp bize rehberlik eden sevgili Aslı Tamer’e buradan ayrıca çok teşekkürler…

 

Bir daha gidermiyim sorusuna cevabım çok net, kesinlikle “evet” diyebilirim.

 

Budapeşte’yi ilk fırsatta gidilecek yerler listenize mutlaka ekleyin.