Sevgili Emel hanım, adet olduğunca bize kendinizden bahseder misiniz? Sizi her ne kadar Time Kocaeli okurları dergimizdeki aydınlatıcı yazılarınızdan tanıyorlarsa da ben sizi sizden dinlemek istiyorum.                                                                        

Ben, Fadime Emel Kara. 1989 Kahramanmaraş Afşin’de doğdum ve İzmit’te büyüdüm. Üniversiteye kadar eğitimim İzmit’te devam etti. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kimya bölümünde başlayan eğitim hayatım, Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü ile son buldu. Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans yapıyorum. Aynı zamanda GAPS diyeti uygulayıcısıyım, biyoenerji uzmanıyım, son olarak Fonksiyonel Tıp Diyetisyenliği üzerine de uzmanlık eğitimi almaya başladım. Mezun olduktan bir süre sonra 2017 yılında kendi kliniğimi açtım. Hiçbir şeyin beklediğiniz gibi olmadığını anladım. Her ne kadar ODTÜ veya Hacettepe mezunu da olsanız bunların hiçbir önemi olmadığını gördüm. İnsanlar ilk önce sizi tanımalıymış. Bu tanıtımı tek başıma yapamayacağımı anladığımda çok değerli hocalarım ve büyüklerim bana destek vererek yaptılar. Amcam Dr. Mehmet Kara’nın hediye ettiği küçük bir klinikte başladığım serüvenime 2018 yılında büyük krizin ortasında Anıtpark kampüsünün karşısında, Kavşut Apartmanı’ndaki kliniğime ailemin de desteği ile taşınarak devam ettim. Ancak çok strese girmiş olmalıyım ki reflü, kronik kabızlık ve migrenimi tetikledi. Bu rahatsızlıklardan ebediyen kurtulmanın yolunu ararken bütüncül beslenme ile tanıştım. Ve bütüncül beslenme eğitimi almaya başladım. Altı öğünden çıkıp vücudumun istediği biçimde 2 öğün, 1 öğün veya 3 öğün beslenerek bedenimi ve ruhumu iyileştirdim. Ne kabızlık, ne migren, ne de reflü kaldı. Bu beslenme şeklini dört ay uyguladım ve iyileştim. Ben iyileştiysem herkes iyileşir, dedim ve birçok hastalığın epilepsi hastaları, otizmli çocuklar, diyabetli çocuklar tedavisi üzerine çalışmaya başladım… Şu anda spesifik çalıştığım gruplar var. İlk çalışmak istediğim de onlardı zaten. Hele de tip 2 hastalarında harika yol aldık. 1.500’den fazla hastada başarılı olduk. Bu çok ciddi bir rakam. Ve kolay bir süreç değil. Hastalarda üç aylık ve altı aylık iyileştirme programları yaptık. Salgın döneminde bunu online olarak sürdürdüm. Çok güzel sonuçlar aldık. Online tedaviyle de başarılı olduk ve hastalarımızı iyileştirerek yüzlerimizi güldürdük. Ben hiç online tedavi yapmamış, bunu düşünmemiştim bile. Çünkü yüz yüze iletişimi daha sağlıklı buluyorum. Artık danışanlarım “Emel hocaya gidersem iyileşirim” diyor. Korona döneminde insanların çoğu kilo aldı. İnanın ki bu sadece ekmek yapıp, ekmek yemekle olmuyor. Bunun mental olarak da sebepleri var. O nedenle biyoenerji eğitimi aldım. Odak noktam tamamen enerji. Evrenin enerji olduğunu biliyorum. İyi dersen iyi gelir. Neye niyet edersen onunla karşılaşırsın. Yani tamamen ruhani boyut. Çünkü ruhu iyi olmayan bir insanın bedenini iyileştirme olasılığım yok. Bir bireyin önce ruhunu beslemesi lazım. Yani önce öz benliğini doyuracaksın. Ben olmasını bileceksin. Bencil değil, ben. Ardından başkalarına yararlı olabilirsiniz. Mesela, sen bir uçaktasın, uçak düşecek. İşte o sırada oksijen maskesini önce kendine takmalısın. Yoksa yok olur gidersin. Buna inanmalısın. İnanmaya çalışan bir insanla yola devam edemem. Ben tüm kalbimle inanıyorum ve bu yolculuğa inananlarla devam ediyorum. Bu sadece yol arkadaşlığı. Birbirimize inanmamız gerekiyor.       

Emel hanım, siz anladığım kadarıyla size gelen danışanlarınızın önce ruhunu tedavi ediyorsunuz. Yani önce ruhuna dokunuyorsunuz. Ruh hastaysa hiçbir tedavi yürümez mi?

 Evet, aynen öyle. Bakın Şubat ayında kardeşimin nişanı olmuştu. Yorgun ve gergindim. Bir anda şiştim. Sebebini bilmiyoruz. Sanki kilo aldım. Kilo sadece bir tepki inanın. Ve tercih ettiğim bir tepki. Daha başka türlü tepkilerle de karşılaşabiliriz. Düşünsenize ailenizde birinde otoimmün hastalık gelişti, bunu bir tesadüf olmadığını son zamanlarda görmeye başladık. Altında birçok sebep barındırıyor. Önemli olan temele inip problemi görebilmek ve çözüme ulaştırmak.                               

Yine benim anladığım kadarıyla siz iyi bir eğitim almışsınız ama bu sadece o eğitimle kalmıyor. Yaşadıklarınızda size çok şey öğretiyor galiba... 

Tabii ki öyle. Ben hastalarıma “Siz benim öğretmenimsiniz” derim. Mesela hastamın spesifik hastalığı varsa yeni bir görüştür o. Onlar beni de pişiriyor. Oldum demek yok. Daima pişeceğiz.

Peki siz insanlarla iç içesiniz. Yaptığınız işte korona günlerinin etkileyici yanı oldu mu?

 Oldu tabii ki. Mesela ben hiç online danışmanlık vermemiştim. Bunu denedim. Hastalarımla video çekerek iyileşmelerini takip ettim. Ben hastalığı kabul etmiyorum. Sağlıklı geldik dünyaya. Hastalığın temelini bulmaya çalışıyorum. Psikiyatrilerden, psikologlardan da yardım istiyoruz. Onlar temele daha rahat inebiliyor. Benim işim beslenmesiyle tedaviye katkı sağlamak. Tamamen ruhani boyuta geçtiğimizde ise çakralarını açmaya yönelik çalışmalar yapıyoruz. Örneğin yoga, nefes terapisi, biyoenerji ve doğanın gücü bizim destekçilerimiz oluyor. Ama daha yolun çok başındayım. Araştırmalarım inançla sürüyor. Anlayacağınız Koronavirüs bana çok şey kattı diyebilirim. Benim hastalarımaysa pek dokunmadı. Çünkü onların hücreleri maskeliydi. Korunuyorlardı. 


 

Hastalarınızla aranız nasıl?
Ben kilo verme değil, daha çok hastalıkların tedavisi üzerine çalışıyorum. Bana kilo vermeye geliyor danışan. Ben de diyorum ki bana tedaviye gelin, günah çıkarmaya gelmeyin. Enerjimi doğru yerde kullanmayı tercih ediyorum. Ben ağaç ağaç değil de ormanı kurtarmaya çalışıyorum. Ruhu şifalandırabilmeliyim. Önce birey buna inanmalı ve bana inanarak gelmeli. Kilo almaya veya vermeye gelenler önce hekime gitmeliler, sonra bana gelmeliler. Tedavi süreci böyle başlayabilir. Herkese aynı tedaviyi ve ilacı veremeyiz. Hani derler ya “ Kimine zehir, kimine şifa”. Kişiyi çok iyi analiz etmeliyim. İyileşmeyecek beden tanımıyorum.    

Peki şunu hayata geçirirsem insanlara daha çok faydalı olurum dediğiniz bir projeniz var mı?                             

Evet tabii var. Biraz tüyo verebilirim. Son çalışmamı kime uyguladıysam mükemmel sonuç aldık. O protokolü aldıktan sonra üç binden fazla insanla görüştüm. Protokolün ana kahramanı ilikli kemik suyu. Ancak her besin onunla tüketilmez. Gerçekten çok ciddi bir protokol. Kemik suyunu nasıl pişirdiğiniz, nasıl bir ortamda tükettiğiniz ve kiminle tükettiğiniz gibi… Besin tek ayak değildir. Mesela eşinize kızarak yemek yapın lezzeti değişir. Aşkla yapılan, sevgiyle yapılan yemeğin tadı inanılmaz güzel olur. Bir tavsiyede yemeği çok iyi çiğnemek. Yemeği çiğnemeden yiyoruz. Olmaz. Ağızınızdaki besin boza kıvamına gelene dek çiğnemelisiniz. Doğru sindirim ve doğru emilim ancak o şekilde sağlanabilir. Ayrıca yanlış yemek alışkanlıklarımız var. Örneğin ben kendimde denedim. Altı öğün bana yaramıyor. İki öğün gayet yeterli. Bazen de oruç tutuyorum. İnanılmaz rahatlatıyor vücudumu. Zaten vücut sizin komutunuzla kendisini hizaya sokar. İlk başta yorulabilirler. Başları ağrır, vücut devamlı bir şeyler ister. İşte bu alışkanlık. Belli bir süre sonra istemeyecek. Alışacak. Onun komutanı sizsiniz. Açlıktan öleni hiç görmedim ama tokluktan çok ölen biliyorum. Dengede kalmalıyız. Tabii ki hazlarımız var. İnsanın canı bazı şeyler çekiyor. Ama insanın canı her gün tatlı çekmez ki. Her gün et de çekmez. Ben gezgin biriyim. Çevreme bakıyorum insanlar devamlı yiyorlar. Âdeta aç kalmaktan korkuyorlar. Bana açlıktan korktuğu için gelemeyen danışanım var. Ancak inansınlar, bu korkularını atlatabilirler. Kendimden örnek vermek istiyorum. Benim su fobim vardı, sudan çok korkuyordum. Ta ki Su Perisi Ebru Gücin ile tanışana kadar. Hazır olmadığım için 2 ay yüzme derslerini ertelediğimi biliyorum, ancak Ebru hocanın ısrarıyla ilk adımı attım ve daha ilk dersten su fobimi yendim. Bu nedenle hazır olmak ve çalıştığınız kişiye inanmak çok önemli.

Evet, yürüyüş yolunda kafeler tıklım tıklım. Ve herkes yiyor. Mutlu mu şimdi o insanlar?                                                                                

O insanlar yemek yerken sıkıntılarını unutuyorlar. Ancak kısa bir süre sonra bu mutluluk pişmanlığa dönüşüyor. Tüh, ben neden yedim demeye başlıyorlar. Kendileriyle savaşıyorlar. Sevdiğiniz bir şeyi, sevdiğiniz yerde, sevdiğinizle yerseniz asla kilo almazsınız. Çünkü ruhunuz iyidir. Hep söylüyorum iyi bir ruh iyi bir bedendir ve o beden kilo tutmaz, tutamaz. Kendimden biliyorum. Ben de hayatımda arınmalar yapıyorum. Bu sadece besinsel değil, insan da olabilir. İstemediğiniz insanları çıkartmalısınız hayatınızdan. Sakin, sizi dinleyen ve yol gösteren, sevgi dolu, maskesiz insanları tercih ederseniz ruhunuz hiç hasta olmaz. Örneğin ben anneme de tedavi uyguladım. Birçok hastalığı vardı. Tedavinin ilerlediği süreçte hekimi, kronik astım ilaçlarını kesme kararı aldı çünkü annem artık iyileşmişti ve o ilaçları kullanmasına gerek kalmamıştı. Annemi ilaçlardan kurtardım, sıra kilo vermeye geldi. Belli bir süre içerisinde çok güzel kilo kaybı da gerçekleşmiş olmasına rağmen çevresel faktörler onu etkilediği için istediğimiz kadar kilo verimi sağlayamadık. İşte burada ruh devreye giriyor. Sağlıklı bir ruh hali sizi daha çabuk başarıya götürüyor. Bu nedenle çevresel toksinlerden arınmak gerekiyor.

Diyet Bahçesi’nde nasıl projeler üretiyorsunuz?

2 yıldır Emel hocamla (Doç. Dr. Emel Ergül) genetik yapıya göre beslenme üzerine projeler hazırlıyoruz. Bu projeleri nütrigenomiks ve metabolomiks alanında devam ettirmeyi planlamaktayız. İlerleyen zamanlarda hep birlikte çalışmaları ve sonuçlarını göreceğiz.

Kliniğinizde beslenme dışında farklı hizmetleriniz de var mı?
Elbette, bir süre önce pilates eğitmenliği serfitikası aldım ve kliniğimde pilates derslerini başlattım. Bana bu konuda yardımcı olan bir pilates hocamız var ve onun eğitmenliğinde yapılan dersler benim hızlı sonuç almama yardımcı oluyor. Hastalarımızın hızlı iyileşmesi bizleri daha mutlu ediyor ve sonuç aldıkça yaptığım işin ne kadar doğru olduğunu görüyorum.

Kısa bir süre önce biyoenerji eğitimi de aldım, onunla ilgili uygulamalarıma da ilerleyen zamanlarda başlayacağım. Aynı zamanda nefes terapisi üzerine de eğitim alıyorum. Uygulayıcı olmak için biraz yolumun olduğunu düşünüyorum. Çünkü enerji ve nefes uzun bir yolculuk istiyor.

Bildiğim kadarıyla merkezinizde bazal metabolizma hızını en doğru şekilde ölçen bir cihaz da var?

Doğru sonuç doğru tedaviyi getirir diyerek aldığım Fitmate GS mevcut. Bu cihaz, istirahat metabolik hızının (RMR) kesin ölçümü için klinik ortamda kullanılan dilüsyon tekniğinde ilk portatif masaüstü indirekt kalorimetresidir. Bizim reçetelerimizde baz aldığımız bazal metabolizma hızını ölçmemizde doğru sonucu veren tek cihazdır. Fitmate cihazı kişinin dinlenme sırasında nefes alıp vermesi sonucu ne kadar enerji harcadığını gösteriyor. Kişi nabzı normalken uzanır pozisyona geçiyor ve kendisine özel Fitmate maskesini kullanarak nefes alıp veriyor. Fitmate kişinin dakikada ne kadar oksijen alıp verdiğini ve ne kadarını kullandığını ölçüyor. Bunları baz alarak kişinin dinlenme modunda ne kadar kadar enerji harcadığını gösteriyor. Verdiği sonuç benim daha doğru beslenme reçeteleri oluşturmama yardımcı oluyor.

Emel hanım, ben bu röportajı diyetisyen değil de insan denen canlının tüm yaşamsal olguları üzerinde araştırmalar yapan bir bilim insanıyla konuşur gibi oldum. Siz bütüncül tedavide bir harikasınız gerçekten. Kutlarım sizi. Ve sonsuz başarılar tatlı hocam. 

Teşekkür ederim. Hayat bir yoldur ve biz bu yolda yürüyen yolcularız Sevcan hanım. Yani her güne umutla başlamak gerektiğini söyleyebilirim. Yaşadığımız her gün yürünen yolda bir adım. Mücadeleyi bırakmamalıyız. Umut her yerde var. Hem de aklınıza hiç gelmeyecek bir şekilde. O nedenle inanmak. İnanmak. Her şeyin başı inanmak…