Sevgili Time okurları... Sizlere 8 günlük, çok yoğun geçen bir seyahatimi anlatacağım. Bu seyahat beni o kadar çok etkiledi ki, tüm yorgunluğuma rağmen bu sayımızda sizlerle paylaşmak istedim. İnanınız ki bugüne dek yaptığım onlarca yurt dışı seyahatimin hiç birisinde bu kadar duyguyu bir arada yaşamadım. Mesela, harika geçen gezimizin mutluluğu yanı sıra, hüznü, sevinci, hırsı, gözyaşlarım eşliğinde şahlanan milli duyguları ve coşkuyla alkışlamak istediğim güzelliklerin doyumsuzluğunu bir arada yaşamanın ağır baskısını anlatmak istesem sayfalara sığdıramayacağımı söyleyebilirim. Aslında arkadaşlardan bu geziyle ilgili teklif geldiğinde pek sıcak bakmadım. Hatta düşünmedim bile diyebilirim. Ancak öyle bir kişi vardı ki karşımda, beni ikna etmeyi gayet güzel başardı. Bana söylemişlerdi ama, onunla katıldığım birkaç gezi sonrası şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, gerçekten bu konuda rakibi olduğuna inanmıyorum. Sevgili Süheyla Doğan.. İzmit kökenli “Kılıçbey Turizm” seyahat acentesinin atom karıncası. Evet, dediğim gibi öyle bir yaptı ki tanıtımını, beni geziye katıverdi. Bu tur; BÜYÜK - ORTA AVRUPA  seyahatimiz olacaktı…                            

Gezimizde; Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya vardı. Off yazarken bile zorlandım doğrusu.. Sekiz gün, bunca ülke ve bu ülkelerin şehirleri. Aman Allah’ım.. Süheyla her işi kolay yoldan anlatmıştı bize ya. Sıkıntı yok dedik ve Kılıçbey Turizm'in modern üç otobüsüyle yola koyulduk. Şahsen ben çok uzun zamandan beri seyahatlerimi hava yollarıyla yapmayı tercih ediyordum. Bu yolculuk her anlamda sürprizlerle dolu bir yolculuk olacaktı benim için besbelli..  Saatler geçtikçe, aracın içinde bulunanların tebessümleri arttıkça, müzik ve oyunlarda buna eklendikçe bu seçimimin doğru olduğuna ve Süheyla Hanım'ın samimi davetinde ve anlatımlarında haklı olduğunu anladım.. Şarkılar ve türküler eşliğinde çantalar açılmaya, yiyecekler dağıtılmaya başlandı. Beslenme saatlerinin en keyifli anlar olduğunu anlatmaya bilmem gerek var mı?. Bulgaristan sınır kapısına geldiğimizde sıkıntı yavaş yavaş başladı. Her nedense Bulgar gümrük memurları bizi adeta görmezden geliyorlardı. Vee dört - beş saat gümrük kapısında bekledik diyebilirim. Nihayet pasaportlarımızı kontrol için çağrıldık. Sonunda bu ilk eziyet bitmişti. İlk otelimiz Belgrad’daydı. Belgrad, gezmeye değer bir tarihe sahipti. Hele de iki nehrin birleştiği noktaya ve çevresindeki güzellikleri kuş bakışı seyretmeye doyum olmuyordu. İşte o ruhumdaki ve beynimdeki duygu karmaşasının da yaşandığı ilk yer burası oldu.. Rehber kız bize bilgi verirken tarihimize derin derin yer vermesi, ancak son sözlerinde atalarımızın buradan hüsranla döndüğünü anlatması hepimizi olumsuz etkiledi diyebilirim. Bizimle tüm ülke ve şehirleri güçlü bilgileriyle renklendiren rehberimizin anlattıklarına bakarsak, bizim atalarımız bayağı derin izler bırakmışlar bu topraklarda. Ardından o güzelim Budapeşte.. Canım Tuna Nehri.. Kolları tüm Orta Avrupa ülkelerini kucaklarcasına uzanan Tuna.. Daha sonra Viyana. İnanılmaz bir tarih. Opera binası, parlamento binası, tiyatro.. Ve yine bizim atalarımızın adaletli davranışının bedelini Viyana kapılarından dönerek ödedikleri can sıkıcı hikayeler. Ama Prag meydanında bizim Türklerin ayranı kabarıp bir halay çekmesi vardı ki görmenizi isterdim. “Cilveli oy ninayda” sesleri atalarımızı hatırlattı pek çoğuna eminim. Diğer ülkeler ve şehirlerde birbirinden geri kalmayacak derecede tarih ve kültürlerini oldukça iyi yansıtıyordu doğrusu. Aracın duayen kaptanı Hakan Bey, engin bilgilerini bizlere tiyatral bir biçimde anlatırken sanki o günleri yaşadık. Bir sürprizde Estergon Kalesine yaklaştığımız sırada kaptanımızın Barış Manço’nun o duygu yüklü parçasını çalarak koca otobüsü ayağa kaldırmasıyla yaşandı..Haaa, bizlere Viyana’ya yaklaşırken de mehter marşını açıp aynı milli duyguları yaşattığı gibi. Ben bu seyehati çok ince noktalarına kadar yazmak isterdim sizlere fakat sayfalara sığdıramam.. Her ne kadar duygu karmaşası yaşasak ta, Viyana’da ve Budapeşte’de yağan yağmurun hışmına uğrayarak Dom Katedrali'ne sığınarak beklesekte... Tuvalet bulma konusunda her tür zorluğa meydan okumayı göze alsakta, mükemmel bir seyahat yaşattı bizlere Kılıçbey Turizm. Daha o kadar ilginç ve komik olaylar yaşadık ki çok güldük, çok eğlendik kendimizle. En son noktamız Sofya oldu. Sofya diğerleri kadar olmasa da tarihi ve tarihi yapılarıyla ilgimizi çekmeyi başardı. Hele de önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Sofya’da öyle derin izler ve sözlerle almış ki yerini. Daha hâlâ, yaşamlarında Ata'mızın sözlerini rehber edinip, yollarını o sözler üzerine yönlendiriyorlar. Bulgar rehber anlatırken gözlerindeki ifadeden saygısı belli oluyordu.. Bu ülkelerin bir ortak yanlarıysa yeşili fevkalade titizlikle korumaları. Çok geniş alanları bilinçli bir biçimde ekip biçmeleri. Ormanlarının yeşilin her türüyle bezenmesi. Her yerde gelincik kırmızısıyla, yeşilin bu derece muhteşem bir tablo görünümünde nakış nakış işlenmesi. Bu ülkeler adına güzel ve alkışlanmaya değer zenginlikler bunlar.. Her tatlı şey gibi bu seyahatin de sonuna geldik. Yine gümrük kapılarında bekledik ama bizi girişimiz kadar etkilemedi. Ayrıca Kılıçbey  Turizmin sahibi Cemal Bey, (Cemal Kuş) de bizimle birlikte bu geziye katımıştı. O kadar mütevazi, güler yüzlü, misafirleriyle ilgili bir tur sahibinin gezilerinin neden bu derece dolu olduğunun nedenini böylece anlamış oldum.. Tavrının değişmemesini ve işlerinin başarılarla sonuçlanmasını temenni ederim. Ayrıca başta Süheyla Doğan ve emeği geçen bütün çalışanlarına da teşekkürler. Bizlerin bu güzel seyahati rahatça geçirip bir yenisine hazırlanma isteği yaşattıkları için..