ÇOCUKLUK ÇAĞI KORKULARI

Herkese merhaba. Bu ay ki konumuz çocukluk çağı korkuları. Ancak öncesinde sizlere korkunun kökenini, nasıl bir duygu olduğunu ve neden bazı çocukların korkuyu daha büyük yaşadığını ve bazılarının daha kolay tolere edebildiklerini anlatmak istiyorum.

Temel duygularımızdan biri olan korku “hayatta kalma” içgüdüsü ile ilişkili olduğundan otomatik olarak yaşanan duygulardan biridir. Korku duygusu sayesinde, yaşamsal tehlike olarak algıladığımızdan kaçar ve kendimizi kurtarırız. Yani bu temel duygular bir anlamda davranışlarımızın rehberi, arabanın vitesi gibidir. 

Bazıları duygularını çok aşırı yaşarken bazı kişiler ise daha dengeli yaşayabilirler. Duyguların aşırı düzeyde yaşanması onların artık işlevselliğini de kaybetmiş olduğunu anlamına gelir. Örneğin aslında bize, “tehlike var, kaç” mesajını vermesi gereken korku duygusunun çok aşırı olması, çeşitli fobilerle anksiyete bozukluklarıyla ilişkilidir. Bütün bunların yanında, korkulmaması gereken bir durumda korkmak gibi kişilerin duygularını hatalı olarak yaşamaları da söz konusu olabilir ki, bu da yine bu kişilerin yetiştirilme biçimlerine bağlı olarak olaylar hakkında yaptıkları hatalı yorumlarla ilişkilidir.

Duyguları doğru ve uygun düzeylerde yaşamanın ilk tohumlarının, bakımveren ve bebeği arasındaki ikili duyguların yönetilmesiyle oluştuğuna, dolayısıyla erken dönem kişiler arası etkileşimlerin daha sonraki duygu düzenleme yeteneğinin zeminini oluşturduğuna inanılmaktadır ki bu bakış açısı bizi bağlanma kuramına getirir.

Bağlanma en genel tanımıyla birine bağlanma ve bu bağı koruma ihtiyacıdır. Bebek hep bir güven çemberinin içinde dünyayı keşfeder. Normal koşullarda bir şeyler ters gittiğinde bağlanma kişisi ona koruma ve güven vermeye hep hazırdır. Bowly’e göre bağlanma davranışı belli bir ilişki döngüsü içerisinde gerçekleşir. Örneğin bebek devamlı anne nerede diye bakınır. Eğer anne bebeğin hissine göre çok uzaktaysa ya da çok uzun süre yoksa o zaman huzursuz olur ve anneye olan yakınlığı yeniden sağlayabilmek için bağlanma davranışlarını devreye sokar. İşte bağlanma da böyle oluşur. Gülümser, kollarını uzatır, ona doğru emekler ve bazen ağlar. Eğer anne bu davranışlarına olumlu karşılık verirse ve bağlanma davranışını sonlandırır. Böylece kendini güvende ve sevildiğini hissederek sosyalleşme ve keşif ihtiyacını gerçekleştirebilir. İşte güvenli bağlanma dediğimiz kavramda tam olarak budur. Bakımvereni çocuk için güvenli zemini oluşturur. Bebeğin dünyayı güvenilir bir yer olarak görmesine ve sosyalleşmesine ve keşfetmesine olanak tanır. Anne giderse ya da güvende hissetmezse tekrar ağlayarak -Anne hadi beni yeniden güvende ve sevilebilir hissettir ki bende sağlıklı gelişebileyim, büyüyebileyim der. Ebeveynle olan ilişkimizde kazandığımız güven duygusu, başkalarına da güvenmemizi ve onlara karşı açık olmamızı sağlar ve mutlu ilişkiler sürdürebilmemizin temeli atılır. Güvenli ilişkiler, kaygı ve korkuyu azaltır.
İşlevsel olmayan korkuların kökeni de şimdi bahsedeceğim kaygılı ve desorganize bağlanma stilleriyle gelişir. Kaygılı bağlanma da annenin davranışları tutarsızdır: Anne bazen duyarlı davranır, bazen de çocuk teselli aradığında onu reddeder. Duruma uyum sağlamak için çocuk sürekli annesinin nasıl hissettiğini anlamakla meşguldür. Bu yüzden bağlanma sistemleri sürekli aktiftir. Rahatça sosyalleşip, etrafını keşfedemez. Dünya bu çocuklar için korkutucu bir yerdir.
Bebeklik döneminden başlayarak yaşam boyunca farklı gelişim dönemlerinde farklı korkuları açığa vururuz.



2-4 Yaş

Bu yaş grubundaki çocukların çoğu birtakım hayvanlar ile karanlıktan korkar. Bu korku, her üç çocuktan biri tarafından yaşanır ve (hayali varlıklar, yalnız kalma ve terk edilme gibi) daha sonra ortaya çıkan korkularla ilişkili olabilir.
Bu yaş grubunda görünen korkular, 0-2 yaş dönemi ve 4 yaş sonrası görünen korkulardan daha çoktur. Bunun nedeni çocuğun önceden fark etmediği durumları anlamaya başlaması ile ilgilidir. Deneyim eksikliği nedeniyle bu durumları tehdit olarak yorumlayarak daha temkinli davranmaktadır.

4-6 Yaş

Çocuklar okul çağına geldiklerinde, yalnızlık ve terkedilme gibi duygusal bağlarla ilişkili korkular ortaya çıkar ya da şiddetlenir. Bunlar varlığını sürdürme devresi olarak nitelenebilecek süreçle bağlantılıdır. Çocuk kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır, ailesinden ayrıdır, kendisini daha önce hiç yaşamadığı ve korumasız bir durumda bulur. Bu korku ayrıca bir akrabanın hastaneye yatırılmasını ya da ölümünü veya anne babadan ayrılmayı takiben belirgin hale gelebilir.

Bu çağdaki çocuk beceri ve yetenek yoksunluğu nedeniyle sosyal dışlanma korkusu sergiler. Karanlık korkusu sürmektedir. Bilinmeyen yabancılara, yaratıklara ve hayali varlıklara karşı duyulan korku şiddetlenir.

6 Yaş ve üzeri

Çocuk altı yaşından sonra okula başlar ve artık içinde bulunduğu dünya ile hayal dünyasını birbirinden ayırt etmeye başlar. Hayal ürünü olan korkularından yavaş yavaş kurtulur. Bu korkuların yerini zamanla kendisi ve yaşamdaki yeri, önemi ile ilgili korkular alır. Okul başarısızlığı ve arkadaşları arasında sevilmeme buna örnek olarak verilebilir.

EBEVEYNLER ÇOCUKLARINA NASIL DESTEK OLABİLİR?

    •    Çocuğunuzun korkularını dinleyin, korkularını anladığınızı, ona saygı duyduğunuzu ve onu ciddiye aldığınızı hissettirin. “Suyun seni korkuttuğunu görüyorum. Korkmak hiç hoşuna gitmiyor, kontrolü kaybetmiş hissediyorsun. Birlikte korkunun üstesinden gelmenin bir yolunu bulabiliriz belki.”

    •    Çocuğunuzun duygularını ifade etmesine izin verin. Ağlaması, kahkaha atması bu süreçte etkili olacaktır. Bu davranışlar biriken gerilimin boşaltılması için oldukça etkilidir.

    •    Korkunun nereden kaynaklanabileceğini düşünüp, araştırın. İşlevsel olmayan korku davranışlarının ne zaman ortaya çıktığını sorgulamak önemlidir. Örneğin: 5 aydır sorun yaşayan bir çocuğun 5 ay önce günlük hayat rutininin dışında oluşan süreçleri irdelemek gerekebilir. Yeni okula başlamak, kardeş doğumu, bakıcının işten ayrılması, taşınma vs. gibi değişimler korku davranışlarının oluşmasına neden olmuş olabilir.

    •    Çocuğun duygularını ve yaşadıklarını küçümsemeyin, alay etmeyin, yargılamayın. Zira bu davranışlar çocuğunuzun kendisini kötü ve çaresiz hissetmesinden başka bir işe yaramayacaktır.

    •    Çocuğunuzun korkusunu tarif etmesini ve kendisini ifade etmesini sağlayın.

    •    Çocuğun korkularıyla ilgili çarpık mesajlar vermeyin. “Bir bakayım, canavar var mıymış, yok muymuş”, “eğer iyi bir çocuk olursan canavarlar seni ziyaret etmeyecektir.” gibi söylemlerden kaçının.

    •    Bir rutin oluşturun. Rutin çocuğunuzu rahatlatacaktır ve kendisini güvende hissettirecektir.

NE ZAMAN YARDIM ALMALI?

Korku belli bir düzeyin üzerinde seyretmeye başladığında temel işlevi olan gerçek tehdit nesnesine karşı uyarıcı olma işlevini yitirir. Gereğinden fazla korku ile çocuğun günlük aktivitelerini engelleme noktasına gelindiğinde sözlü telkinler, korkulan durumun küçümsenmesi, kaçış planları işe yaramadığında korku fobiye dönüşmüş olabilir ve bir psikoloğa danışmak yerinde olacaktır.