Aslında gördüm ki yakın sosyal çevremden aileme kadar birçok kişinin hep gitmek istediği fakat bir şekilde ihmal ettiği bir yer Abant. Bazıları uzun yıllar önce gitmiş bazıları ise hep gitmek istemesine rağmen hiç gitmemiş.

Ben oradayken birçok mesaj ve telefon aldım. “Bu güzel yerlere gitmeyi nasıl atlıyoruz. Siz, bendeki hayali canlandırdınız ve yapmam gerekirken bir şekilde yapmadığım o şey konusunda beni harekete geçirdiniz…” tarzında telefonlar ve mesajlar arka arkaya geldi. Biz oradan bu doğal güzelliklerin fotoğraflarını paylaştıkça insanların Abant sevgisi depreşti. Ve çevremden birçok kişi şu an Abant’a gitme planı yapıyor.

Aslında biraz da şanslıydık ki biz bir hafta içi günü gitmiştik. Sonuçta biliyorsunuz ki hafta sonları her yer aşırı kalabalık oluyor. Ne gezmeye gezebiliyorsun, ne fotoğraf çekmeye çekebiliyorsun… hafta içinin sakinliğinde Abant’ın tadını çok daha fazla yaşadık. Türkiye’de maalesef bu tip yerler hafta sonu hep tıklım tıklım ve üzülerek söylüyorum ki görsel bir kirlilik oluşuyor. Aşırı gürültü, insanların çevreye attığı çöpler, kalabalıkta saygısız hareketlere maruz kalmak olayın büyüsünü aşağı doğru çekiyor.

İşte tam bu sakinlik ortamında, bir kartpostalın içerisinde dolaşıyormuş gibi dolaştık. Ülkemizin ne kadar muhteşem güzelliklere sahip olduğunu tekrar fark ettik. Zaten biliyorduk ama bunu tekrar yerinde birebir yaşamış olduk. Bu değerlere sahip çıkılması gerektiğini tekrar hatırladık. Bu güzelliklerimizi çoğu zaman kendi elimizle nasıl mahvettiğimize üzüldük. Elinde hiçbir güzelliği olmayan coğrafyaların bile, suni güzellikler yaratarak bunlara nasıl sahip çıktığını ve pazarladığını düşündük. Bu güzelliklerin başkalarının elinde olsa dünyaya nasıl sunacağını hayal ettik…

Gölün etrafında 7 KM

Belki de hayatımız boyunca yapabileceğimiz en güzel yürüyüş rotlarından biriydi. Gölün etrafındaki 7 kilometrelik yürüyüş parkuru muhteşem manzaralara sahipti. Ağaçtan ve patika kum yollar, tahta köprüler, ağaçların arasından süzülen güneş ışıklarının gölde yansıması, bize eşlik eden sevimli köpekler, uçsuz bucaksız çayırlar, dünyada sadece biz kalmışızcasına sakin ve huzurlu bir ortam… Yeşilin ve sarının onlarca tonu, içimize çekmeye doyamadığımız oksijen, adım attıkça vücudumuzda hissettiğimiz müthiş enerji ve göğe doğru yükselen uzun ağaçların altında uzanıp gözlerimizi kapatarak dinlenmek...  Sadece yaprakların hışırtısı ve alabildiğine sessizlik…

1 gün bile olsa…

Sadece bir gün bile olsa bu Abant seyahati bize çok çok ama çok iyi gelmişti. Geceyi “Şömine’s” adlı ağaçtan yapılmış konaklama yerinde geçirdik. Kahvaltısı da gayet iyiydi. Zaten burası aynı zamanda bir kahvaltı mekânıymış. Ertesi gün dönüş yolundayken,  hazır buraya gelmişken bir de Bolu’daki Gölcük Tabiat Parkı’na gidelim dedik. Aslında ben Abant’a yıllar önce gitmiştim, ama üzerinden uzun zaman geçtiği için aklımda hayal meyal bir yer kalmıştı. Eşim Aslı ise burayı hep ertelediği için her ikisine de ilk defa geliyordu. Bu seferki detaylarıyla Abant beni çok daha fazla etkiledi ve en kısa zamanda tekrar gideceğiz.

Gölcük Tabiat Parkı, bir önceki kartpostalın başka bir yüzüydü. 3 kilometrelik gölün etrafını bisiklet kiralayarak gezdik. Müthiş manzaralarla fotoğraf çekildik. Öyle yerleri gördüğümüzde hep deriz ya “sanki İsviçre gibi” işte tam olarak öyle bir yerdeydik. Sanki HD görüntü kalitesinde bir tabloyu izliyor gibiydik. Gölcük, yine hafta içi olmasına rağmen Abant’a göre çok daha fazla kalabalıktı. Burayı da çok sevdik. Abant’a giderseniz,  buraya kadar gitmişken mutlaka uğramamanızı tavsiye ederim.

Evet, söylediğim gibi her şey harikaydı ve tam olarak ruhumuza hitap etti. Memnun edemediğimiz yer ise midemizdi :( Türkiye’nin en ünlü aşçılarını yetiştiren Bolu’ya ait bir bölgede olmasına rağmen Abant’taki restoranlar fazlasıyla sınıfta kaldı. Akşam yemeği için en iyi olarak gösterilen yerlere bakmamız rağmen menüdeki her şey fazlasıyla vasattı. Sanırım buradaki işletmeciler için bu tarafını fazlasıyla ihmal ediyor. Ya da belki de arz talep meselesidir. Ancak yine de bu kadar turistik bir yerde daha düzgün restoranlar veya yeme içmeyi bizim gibi önemseyenler için daha iyi alternatifler olmasını beklerdik. Ama bunu şu an o güzel güzelliklerin yanında yine de önemsemiyoruz. Sadece bir dipnot olarak söylemek istedim.

Abant, bizim yakın çevremizdeki Sapanca veya Maşukiye Bölgesi’ne göre çok daha fazla bakir kalmış. Doğal güzelliklerini korumuş, her yerde türemiş bungalovlar ya da otellerle görsel bütünlüğü bozulmamış bir cennet adeta...