Geçenlerde bir meslektaşımın sosyal medya paylaşımı dikkatimi çekti. "Çocuğunuza başkası tarafından yapılan ya da söylenen iyi veya kötü niyetli neler hoşunuza gitmiyor?" diye sormuş. Düşündüm bir an, oğlumun fiziksel özellikleriyle ilgili yapılan iyi ya da kötü herhangi bir yorumdan çok hoşlanmadığımı fark ettim. Şimdi beni gözünüzde çocuğu başkası tarafından sevilirken tosaran annelerden biri olarak canlandırmış olabilirsiniz; ancak inanın sigara mevzusu dışında çok esnek ve sevimli bir anneyim…

Oğlumda bir süredir gözlemlediğim bir tavır var ki; bazen gülerek anlatsam da aslında pek hoşuma gitmiyor. Bir ortama girdiğinde herkesle iletişim kurmak istiyor. Bir şekilde herkesle göz göze gelip onlardan ilgi görene kadar şovlarını sergiliyor. Eğer ortamda biri onunla ilgilenmiyorsa; tüm enerjisini o kişinin ilgisini çekmek üzere kullanıyor ve sonunda karşılığında bir tebessüm aldığında cazibesinin dayanılmazlığından emin adımlarla pırrr uzaklaşıyor. Bu şimdilik yaşı gereği sevimli dursa da büyükler tarafından beslenirse sevimsiz bir hal alabilir. Yani bizim yetişkinlikteki serzenişte bulunduğumuz o istediğini elde edince kıymetini bilmeyen arkasından sayıp sövdüğümüz o adamlara dönüşebilir. Daha kötüsü, çok iyi olabileceği bir konuda, üzerindeki ilgiyi ve popülariteyi kaybetme kaygısıyla bir kenarda ölü taklidi yapıp yeteneğinin ya da emeğinin ölçüleceği ortamlardan kaçabilir.  

ZEKİ ÇOCUKLARA NE OLDU DA PERFORMANSLARINI YAŞAMLARINI ŞEKİLLENDİRİRKEN GÖSTEREMEDİLER?

Yani ne demek istiyorum? Çevrenizde çocukluğunda öğrencilik yılları parlak geçmiş, eş dost tarafından ‘çok zeki bu çocuk’ diye etiketlenmiş, şimdilerde aynı parlaklıkta bir yaşam sürmeyen tanıdıklarınız vardır elbet. Peki bu zeki çocuklara ne oldu da performanslarını yaşamlarını şekillendirirken gösteremediler? Eskinin zeki, şimdinin harcanmış çocuklarının zamanında psikoloji bilimi bu kadar haberdar olunan bir bilim değildi ve çocuklarla ilgili her şey yolunda giderken çocuğun birden içine kapanması, hayatı boş vermesi, agresif tavırları, sorumluluklarını ertelemesi şımarıklık olarak adlandırılıyordu. Oysa şimdilerde ebeveynler bu bilimden haberdar ve ‘her şey çok güzelken çocuğumuzun derslerinde birden düşüş oldu’ , ‘onun sınavlara girerken stresli olduğunu gözlemliyoruz’ gibi geri bildirimler alıyoruz.  

NEDEN ÇOCUK BİRDEN STRESE GİRER?

Peki çoğunlukla neden birden strese girer, kaygılanır bu çocuklar? Bu yaklaşımın sadece ders başarısı değil; herhangi bir faaliyetle uğraşan çocuklarla iletişim kurarken de dikkat edilmesi gereken bir husus olduğuna da dikkatinizi çekerek devam edeceğim... Çocukluk dönemlerinde gelişimini olması gerektiği gibi ya da biraz ileriden seyreden çocukların aileleri çocuklarını övmek için genelde ah bizim çocuk çok zeki ifadesini kullanır. Çocuk erken yaşta bunun ne anlama geldiğini çok bilmese de yaşı ilerledikçe bu özelliğinin insanlarda değer, sevgi, ilgi görmesinin bir aracı olduğunu öğrenir. Büyüdükçe bu özelliğinin sınanacağı durumlar çıkar karşısına ve çocuk için kaygı burada başlar. Çünkü bu sınavda başarısız olmak; sevdiği insanlar tarafından gördüğü sevgi, ilgi ve değeri kaybetmesi anlamında bir risk oluşturabilir inancına sahiptir. Bu değerleri riske atmamak için yarıştan çekilir ve türlü bahanelerle kendini etrafı tarafından sevilmesine engel olacak sınava karşı kapatır ve savunmalar geliştirir. Asıl korkusunu ifade etmenin güçsüzlük olduğunu düşündüğü için bu kaçışa türlü maskeler giydirip ailesinin ilgisini taze tutmaya çalışır. 

Aynı çatışmayı ailesi ve çevresi tarafından sürekli fiziksel özellikleri vurgulanıp övülen çocuklar için de örneklendirebiliriz. Göreceli olarak fiziksel avantajlarıyla ilgi çeken bir çocuk bu özelliği kaybetmemek üzere türlü müdahalelere başvurabilir ve buna enerji harcarken kişisel gelişimini ihmal edebilir. Ve bir gün yüzünün eskisi kadar bebeksi görünmediğini, saçlarının eskisi kadar gür ve dikkat çekici olmadığını anladığı an bir kaygı başlar. Artık fiziksel özellikler değildir onu hayatta var eden, bununla yüzleşmiştir. Bunu fark ettiğinde onu diğerlerinden ayıran, ben de buradayım diyebileceği başka bir özelliği yoksa büyük bir düş kırıklığı yaşar. Ya da bunların aksini düşünelim; zihinsel ya da fiziksel gelişimiyle ilgili sürekli demoralize edici, alaycı yorumlarla büyüyen çocuk ergenlik döneminde bu içsel çatışmayı yönetmekte zorlanabilir ve geliştirilebilir yönlerini keşfedemeden mutsuz bir geleceğe doğru sürüklenebilir.

Çocukların onlarda zaten doğuştan var olan özelliklerini değil de; zamanla geliştirilebilir eylemlerini, uğraşlarını, emeklerini, mücadelelerini, ilgi alanlarına karşı gösterdikleri sorumluluk duygularını desteklemek, vurgulamak uzun vadede onları daha tatminkâr bireyler haline getirebilir ve layık oldukları yaşamı sürmeleri için destekleyebilir. Karşılık olarak bedelini ödediğimiz, emeğini verdiğimiz bir yaşamı sürmek bizi düş kırıklığından kollayacaktır.