ZAMANDA YOLCULUK YAPMAYA NE DERSİN?

 

Evet, evet isterim dediğinizi duyar gibiyim çünkü biri bana bu soruyu sorsa düşünmeden kabul ederdim. Kim istemez ki zamanda geriye gitmeyi? Peki ya sen üç beş yıl geri gitmeyi umarken tamı tamına iki yüz yıl geri gitseydin ne yapardın? İşte bu durumda insan neler yapar, neler hisseder onun cevabını alacağımız bir kitap önerisinde bulunacağım.

-Yabancı-

 

Yazar: Diana Gabaldon

Yayınevi: Epsilon Yayınevi

Tür: Aşk, Edebiyat, Fantastik, Roman, Tarih

Sayfa Sayısı: 838

Konu: Eski bir savaş hemşiresi olan Claire Randall,1945 yılında, savaştan sonra tekrar bir araya geldiği eşi ile tatile çıkar. Tarihi taş çemberlerin olduğu Salisbury Düzlüğü’nde geziye çıkan Claire, yanlışlıkla çemberlerden birine dokununca kendini hala savaşta olan İskoçya’da bulur ve yıl 1743’tür.

 

Bilinçsiz bir şekilde geçmişe yolculuk yapan Claire, tehlikeli İskoç klanlarının arasına düşmüştür. Bu klanın bir üyesi olan Jamie Fraser, tek amacı evine geri dönmek olan Claire’e tutkulu bir aşk sunduğunda, Claire iki duygu arasında sıkışıp kalır. Ya bu adamla tutkulu bir aşk yaşayacak ya da sadakat gösterip kocasına geri dönecektir.

 

Alıntılar

  • “Akademisyenlerin arasında geçirmiş olduğum sürede iyi sunulmuş bir fikrin kötü sunulmuş bir gerçekten çok daha değerli olduğunu öğrenmiştim.”

 

Zamanda yolculuk konusunu ben çok seviyorum ve herkesin de sevdiğini düşünüyorum çünkü biz insanların içinde hep geçmişe gitmek isteyecek bir pişmanlık ya da geleceğe gitmek isteyecek bir merak oluyor.

 

Kitabın dili çok güzel. İnsanı yormuyor, sade ama özensizlik seviyesinde bir sadelik değil bu. Karakterlerin hepsi çok iyi oluşturulmuş. Hepsinin karakteristik özellikleri var ve yazar 838 sayfa boyunca bir kere bile kahramanların karakterlerinden ödün vermesine izin vermemiş. Bu tutarlılık benim çok hoşuma gitti.

 

Claire çok değişik bir karakter. Ne çok iyi ne çok kötü, ne çok saf ne çok akıllı, ne sıcak ne soğuk. Tam ortada bir karakter ve onun bu dengesine ben hayran kaldım. Jaime, tam bir inatçı keçi ama aynı zamanda uysal, sakin. Kadınlar hakkında bilgisi yok ama doğal bir romantik.

 

Kitap boyunca duygularım gitti geldi. Bazı anlarda Claire’in Jamie ile kalmasını istedim, bazı zamanlarda ise kocasına dönmesini istedim çünkü aslında o da çok tatlı bir adam ve Claire’i çok seviyordu. Toparlamam gerekirse ben kitabı çok sevdim. Sayfa sayıları 500’den az olmayan sekiz kitaplık bir serinin ilk kitabını sundum sizlere. Ben o kadar okuyamam yahu diyen Netflix’de ki Outlander dizisini izleyebilir zira kitabın dizisidir ve kitaba oldukça benzer şekilde uyarlanmıştır.

 

 

 

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ

Bir zamanlar yaşadığını bildiğim insanların hayatlarını okumak standart bir roman okumaktan çok daha farklı benim için. Beni etkileyen o olayın, yaşanmış olduğunu bilmek, o sözleri birinin gerçekten söylediğini bilmek bambaşka bir duygu. Siz okurların da benimle aynı fikirde olduğunu biliyorum. O yüzden bu yazımda sizlere tamda böyle bir kitap önereceğim.

 

-Kaplumbağa Terbiyecisi-

 

Yazar: Emre Caner

Yayınevi: Kapı Yayınları

Tür: Edebiyat, Roman

Sayfa Sayısı: 342

Konu: Çok çalışmış ve bu topraklara aydınlanma düşüncesinin tohumlarını serpmiş bir adamın, Osman Hamdi’nin hayatını son derece açık ve akıcı bir dille anlatıyor.

 

Alıntılar

  • Sanattan mahrum millet medeni sayılmaz. Medeniyette geri kalanlar, medeni milletlere karşı yenilerek onların esiri haline düşerler.

 

Osman Hamdi’yi hepimiz o meşhur eseri Kaplumbağa Terbiyecisi ile tanıyoruz. En azından ben sadece o şekilde tanıyordum ve açıkçası benim için daha fazlası değildi ama kitabı okuduğumda böyle düşündüğüm ve hiç araştırmadığım için bir miktar üzüldüm.

 

Mesela Osmanlı’nın bütün o katı tutumuna rağmen modernleşme yolunda ne büyük adımlar attığını bilmiyordum. Eğitimli bir babanın oğlu olduğunu da bilmiyordum. Sanat aşkı ile yanıp tutuşurken birçok önemli devlet görevinde bulunduğunu da… Kitapta tüm bunlar gibi daha bir sürü bilgi var.

 

Aynı zamanda dönemin siyasi durumları da kitapta çok net ve ayrıntılı bir şekilde anlatılmış. Osman Hamdi’yi daha iyi anlayalım diye nasıl bir toplum kuralları ve düzen içerisinde yaşadığından detaylı bir şekilde bahsetmiş yazar.

 

Kitap her ne kadar biyografi şeklinde olsa da o kadar roman gibi yazılmıştı ki okurken sıkılmanız neredeyse imkânsız. Heyecan ve merak içerisinde çeviriyorsunuz sayfaları.

 

Kitapta benim en çok şaşırdığım nokta ise Osman Hamdi’nin babasıydı. 1800’lü yıllarda, Osmanlı topraklarında yaşamasını temel alarak daha dik başlı ve katı kurallı, dediğim dedik bir adam olmasını bekliyordum ama şapkadan tavşan çıktı ve Osman Hamdi’nin babasının tıpkı Osman Hamdi gibi modern bir adam olduğunu öğrendik.

 

Kitapta Osman Hamdi’ye kızdığım zamanlarda oldu ama tam olarak neden olduğunu sizlere söylemek istemiyorum yoksa fazlaca bilgi vermiş olurum. En iyisi siz kitabı alın ve okuyun hatta okutun. Şiddetle tavsiye ediyorum.