HAYATINI ADAMIŞ
Nurel Teyze kendini yardım derneklerine adamış biri. Uzun yıllar gönüllü olarak yardım kuruluşlarına destek olduktan sonra yaklaşık 20 yıl önce birkaç yardımsever dostunun desteğiyle bu derneği kurmuş. Engelli bireylerin haklarını savunmak, onlarla ilgili farkındalıklar oluşturmak, insanları bilinçlendirmek, engelli bireyleri hayatın içine dâhil edebilmek için yıllarca mücadele vermiş. Sesini İtalya’ya Kıbrıs’a İngiltere’ye duyurmayı başarmış. Yarattığı farkındalık ve örgütlenmedeki başarısından dolayı çalışmaları 37 ülkenin katıldığı platformlarda takdir görmüş ve Kocaeli Spastik Çocuklar Derneği birincilik almış. 20 yıl önce ilk kez 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda engelli bireyler korteje katılmış ve en çok alkışlanan grup olmuş. Bir grup işgüzar bu çocuklar yürüyene kadar komutanın eli yorulur selam verirken siz bu işten vazgeçin dese de yılmamış Nurel Teyze. Nihayetinde gördüğü manzara karşısında komutan da çok etkilenmiş. 

Nurel Teyze ve Minik Hayatlar grubunun kurucusu Kemal Kiraz yine engelli bireylerin sesini duyurmak için uzun süredir kafeye gelip giderken telaşına, hazırlıklarına şahit olduğum bir gösteriye hazırlanıyorlardı. Çok heyecanlıydı Nurel Teyze, yaptığı işle gurur duyuyor, engelli bireylerle ilgili herkeste bir farkındalık yaratmak istiyordu yine. Engelli bireyler için de bir ilk olacaktı bu gece, ilk kez sahneye çıkacak, şarkı söyleyecek, tiyatroda yer alacak ve dans edeceklerdi. Fiziksel hiçbir engeli olmayan bir kişiyi bile oldukça heyecanlandıran belki de heyecanın ötesinde duygular yaşatan bu gösteriye çıkmak için derneğin engelli tüm bireyleri sabırsızlanıyordu. 

KELEBEĞİN ÖMRÜ BİR GÜN
Etkinliğe Kozadan Kelebeğe adını vermişlerdi. “Kelebeğin ömrü bir gün. Ne biçim isim bu” diyenlere Nurel Teyzenin şöyle bir açıklaması oldu: “Dünyanın varoluşundan bugüne kadar geçen ve bundan sonra geçecek zamanı düşündüğümüzde bir insanın ömrü de kelebeğin ömrü kadar değil mi zaten? Biz bu ismi verirken ömrünün büyük kısmını küçük bir evin odasında yani kozasında geçiren engelli bireylere bugün yeniden doğma imkânı verildiği için seçtik.”
Sahnedeki hazırlıklar sürerken ben bir an önce başlamasını diliyordum çünkü aklım evde aç bıraktığım oğlumdaydı. Acaba babasının yaptığı yemeği yiyecek miydi? Uykuya geçerken sorun çıkarır mıydı ki? Olsundu, bir sorun olursa Kerem arardı zaten. Ben de gösteriyi yarım bırakır, çıkar, hemen eve giderdim.

TANGO İZLERKEN AĞLADIM
Derken ışıklar kapandı benim gözüm sürekli telefonumun ekranında tetikteydim. Perde açıldı. Itzhak Perlman’ın Tango’su çalmaya başladı. Sahneye tekerlekli sandalyesiyle bir kız çocuğu çıktı ve karşısında Kemal Bey ona eşlik ediyordu. Şimdiye kadar hiç tango izlerken ağlamamıştım. Bir yandan “Öykü dur, daha yeni başlıyoruz. Bu gösteri böyle nasıl biter” diye dudaklarımı yerken bir yandan da ağladığım için suçluluk hissettim. Çünkü muhtemelen bize düşen acımak, üzülmek, ah ah vah vah edip ağlamak dışında bir şeydi. Eğer o kız çocuğunun annesi kızına ağladığımı görürse daha çok üzülmez miydi? Neyse dudaklarımı koparana kadar yesem de tutmaya çalıştım kendimi ve dansı izledim. Gözüm artık sadece sahnedeki o minik ama cesareti, yaşam azmi kocaman o kızdaydı. Sırayla diğer Serabral Palsi hastası bireyler şarkı söyledi, kafkas dansı yaptı, harmandalı oynadı, tiyatroda rol aldı ve gece böylece son buldu.

UÇMALARINA İZİN VERELİM
Telefonumda hala bir arama yoktu, eve gittim. Yolda sadece benim istediğim kadar ve benim istediğim şeyleri yemediği için Onur’la aramdaki ilişkiye ne kadar zarar vermek üzere olduğumu gözden geçirdim. Sonuçta ben yediğinden tatmin olmasam da ölmüyordu oğlum, hasta da değildi. Oyun oynuyor, koşuyor, yaşının gerektirdiği her şeyi yapıyordu. O akşam sahneye çıkan çocuklardan birinin annesine bu şikâyetimi söylesem bana “Sen dert görmemişsin” derlerdi muhtemelen. Ama o çocuklar da bir şekilde devam ediyorlardı yaşamaya. Biz de varız diyordu, buradayız, devam ediyoruz. Annelerinin yaptığı da oturup üzülmek, gergin bir ebeveyn olmak dışında daha çözüm odaklı, hoşgörü ve bolca sabır barındıran şeylerdi. Bizim buradan payımıza düşen de bir gün kelebek olup uçmak isteyen engelli bir bireyin kanatlarını kırmayıp uçmasına izin vermekti.