Yıl 1999, aylardan Haziran. Bahar çiçeklerinin tek tek açtığı ve ılık rüzgarların yüreğimizi ısıttığı günlerdeyiz. Kentimizin tarihi, kültürü, gelenek ve görenekleri yine ön plana çıkmış, belli topluluklarca tartışılıyor. Bu tatlı tartışmalara renk katmanın en uygun zamanıydı sanırım ve öyle de oldu. Kocaeli Valiliği, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve TV 41 ortaklığıyla tarihi, kültürü ve geleneklerimizi canlandırarak anlatan bir klip yapmaya karar verildi. Klibin tüm gereksinimleri valilik ve belediye tarafından karşılanırken, senaryosunu yapmak bana, çekimler TV 41'e düştü. Ben bu küçük filmin senaryosunu içimde hissederek yazdım. Klipte oynayacak kalabalık kadroyu halk eğitim merkezinin de katkılarıyla tek tek se çerek oluşturduk. Annem rolünü bu ilin unutulmaz yardım meleği rahmetli Saliha Yazıcıoğlu, teyzem rolünü rahmetli İzmit Lisesi öğretmenlerinden Sevim Hocam üstlendi. Renk renk sim işli fistanlar içinde 15 kişilik kadrosuyla o güzelim kızlar, bıçkın fesli genç delikanlılar, Arap halayığım rahmetli Meryem ve çocukları son derece gerçek ve mükemmeldi. Kostümler Kocaeli Büyükşehir Tiyatrosu, müzik ve benim söyleyeceğim şarkının çalışmaları rahmetli doktorumuz Şefik Postalcıoğlu ve koronun saz ekibi tarafından hazırlanmıştı. Mesela benim o fotoğraftaki kostümümü kısa süre önce Zuhal Olcay bir oyununda giymişti. Çekimler en uygun yer olarak belirlenen PEMBE KÖŞK’te gerçekleşti ve günlerce sürdü. Yönetmenim, kameramanlarım adeta yorulmadan çalışıyorlardı. Öyle bir emek vardı ki ortada, bilmeyene anlatması çok zor. Hem de çok. Oldukça heyecanlıydık. O günün Kocaeli Valisi Memduh Oğuz, Belediye Başkanı Sefa Sirmen ve televizyondaysa herkes inanılmaz heyecanlıydı. Böyle güçlü bir kadroyla, bu derece zor şartlarda bir klip çekmek her yerel kanalın harcı olduğunu sanmıyorum. Senaryo gereği ben evlenerek gurbete gitmiş bir paşa kızıyım. Uzun yıllar sonra yanımda Arap halayığım (halayık: cariye, işlere yardımcı olan kadın) ana ocağına dönüyorum. Bu arada yaşlı annem, teyzem ve tüm aile beni heyecanla bekliyorlar. Annem balkonda gözü yaşlı. Kız kardeşlerimin büyüğü evlenmiş ve yeni doğmuş bebeğiyle bekliyor. Diğer kız kardeşlerim pencerelerde beni beklerken mescidin duvarına yaşlanmış, bıyıklarını kıvıran fesli genç delikanlılarla bakışmayı ihmal etmiyorlar. Heyecanla konağa geliyorum. Beni, sevinç gözyaşlarıyla karşılıyorlar. Köşkün üst katına çıkıyoruz. Mutfakta aşçı kadın börekler açıyor. Tatlılar yapıyor. Sonra ikramlar başlıyor. Bebek yüzgörümlüğü altınlar takılıyor, kahveler içiliyor derken sıra kadınlar arası eğlenceye geliyor. Kızlar alıyorlar ellerine utu, defi, darbukayı başlıyor eğlence. Israrla benden bir şarkı söylememi istiyorlar. Ben de bu ısrarlara dayanamayıp söylüyorum.

“Karanfil oylum oylum. Geliyor selvi boylum. Selvi boylum gelince, şen olur benim gönlüm. Vay benim efendim, efendim, serv-i bülendim…”

Geçmişe dalıyorum. Gözümde iki damla yaş, elimde karanfiller ve çocukluğumun hayalleri geçiyor gözlerimin önünden. Bu hayaller sürüp giderken finale yaklaşıyoruz. Ardından dışardan birkaç nostaljik görüntü ve final. Neyse, birkaç tekrarla artık işin sonlarına gelmeye başlamıştık. Ben şarkımı mükemmel söylüyor, herkes rolünü mükemmel oynuyordu. Nihayet klip bitti. Kasedimiz rafta yerini aldı. Eylül ayı başlarında televizyonum yeni yayın döneminde bu klip bombasını patlatacaktı.  Ancak ne yazık ki geleceği göremiyor insan. İşte o acı felaketi, afeti bu günlerde yaşadık.

17 Ağustos 1999… ????

Ne yazık ki televizyonumuz da hasar aldı. Kasetler raflardan yerlere düşerek duvar kalıntılarının, toprakların altında kaldı. Klipte rol alan kızlarımızdan, kameramanlarımızdan ölenler oldu. Kasetimizi döküntülerin altından bulduk, bulduk ama aynı bizler gibi yara almıştı. Sonrasında, Sefa Başkan İstanbul'da kasetin onarılabileceği kadar onarıldığını ve temizlendiğini söyledi. Acı da olsa, belli bir zaman sonra izledik klibi. Bir kısmının çıkarılmasına rağmen durumu fena değildi. Böyle olmasaydı belki çok daha fazla ses getirecekti. İzmit kültürünü ve geleneklerini anlatmaya çalıştığımız bu klip kültür elçileri olan arkadaşlarımız tarafından birçok ile misafir oldu. Oralarda izlendi. Valiliğimizin veya belediyemizin kültür müdürlükleri bu konuda ne yaptılar pek hatırlamıyorum. Belki de bu prodüksiyondan haberleri bile olmadı. Ama böylesi bir emek, böylesi bir çalışma ve vefa unutulmamalıydı. Ben fotoğraflara baktıkça bunları hatırlıyor, sizlere de yaşananları, emeği ve vefayı hatırlatmak istiyorum.

Yaa, sevgili dostlar. Dilerim o günlerdeki duygularımı yeterince anlatabilmişimdir. Kısaca Pembe Köşk hikayesi bu işte… CD’si bende.

Torunlarıma kalacak…